28 Aralık 2018 Cuma

bay pipo

Bay pipo

*1950'de yapılan seçimleri DP kazandı. Kurtuluş
Savaşı'nın kahramanı İnönü, Cb'lığı C. Bayar'a bırakıp,
muhalefete düşen CHP'nin başına geçmişti, İnönü,
kimi subayların kendisini ziyaret ederek, seçim sonuçlarına rağmen CHP'yi iktidarda tutma önerisini reddetti.
*İki kutuplu bir dünya vardı. ABD, ve Sovyetler Birliği. 3. Dünya ülkelerinde gelişen bağımsızlık akımları da ABD'yi
endişelendiriyordu. Komünizmi durdurmak için, stratejik ülkeleri ekonomik ve
askeri yönden güçlendirip, komünistlere karşı örgütlemek işi ABD'ye düşmüştü
*5 nisan 1946'da Amerikan gemileri Missouri ve Providence
İstanbul'u ziyaret etti. Dört
gün sonra Türkiye, Amerika'dan 500 milyon dolar borç istedi. Amerika kabul etti. Ancak bir koşulu vardı; Türkiye'ye bir heyet gönderecek yardımın nerede kullanılacağım kendisi belirleyecekti.
*1948'de Türkiye ilk kez Dünya Bankası'na borçlandı. Türkiye 1948-1952
yıllan arasında Marshall Planı ile dış yardım aldı. 1949'd BBC; Irak, İran ve Türkiye'nin solculuğa karşı polis ve haber alma kuvvetleriyle tedbirler almak için, birlikte çalışmaya karar verdiklerini açıkladı.
*1950'de Benice Boran, Niyazi Berkes, Pertev Naili Boratav ve bazı öğretim
üyeleri solcu oldukları gerekçesiyle üniversiteden uzaklaştırıldılar.
Üniversitelerde solcu öğretim görevlileri takip ediliyordu. Komünizm "tehdidi"
nedeniyle solcular tek tek fişlenmeye başlanmıştı
*İzmir Fuarı'nda Çekoslovakya (Çekya) standı, ülkesinin nasıl kalkındığını gösteren istatistiklerin
yer aldığı panolar sergilendiği için kapatıldı. Bunlar birer komünist propagandası olarak
görülmüştü! Her taşın altında "komünist" arandığı bir döneme girmişti Türkiye.
*CHP ile başlayan bu politika. Menderes Hükûmeti'yle yoğunlaşarak sürüyordu. CHP ile DP iktidarı arasındaki tek fark, dış politikadaydı. 25 temmuz 1950'de de Türkiye, Kore'ye 1 tugay gönderdi. Üç yıl  boyunca en ağır kayıplara uğrayan  Türk tugayında bine yakın asker öldü.
*Amaç, Batı'nın gözüne girerek NATO'ya dahil olmaktı. Bu jestten memnun kalan ABD Başkanı Truman, Türkiye'ye yaptığı yardımı üç katına çıkardı! Türkiye arzuladığı ödülü aldı: 19 eylül 1951 tarihinde meclis
NATO anlaşmasını onayladı ve Türkiye resmen NATO'ya
dahil
oldu.
*ABD hayat tarzı Türkiye'yi sardı. Türkiye'nin, askeri politikaları da değişti. Lindsay, Gayri Nizami Harp kitabında "personelimizi ve yardımda bulunduğumuz
memleketlerin personelini yetiştirmek için,  müttefiklerimizle komünist ülkelerde, özel harp daireleri kurulmalıdır."
*Türkiye'de Özel Harp Dairesi, Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla, 27 eylül 1952
tarihinde kuruldu. Düşünceyi, finansmanı ve teçhizatı Amerikalılar verdi. NATO'ya bağlı olan bu örgüt, bütün Batı Avrupa ülkelerinde
kuruldu. Hepsi Brüksel'deki NATO merkezinden idare ediliyordu.
*"Gladio" denilen bu gizli örgütlerin her ülkede kendi özel kodları adı vardı. Ama hepsinin amacı aynıydı: Siyasî düşman komünistleri yok etmek! *Gizli Özel Harp Dairesi komünistlere karşı iç politikada da kullanılacaktı.
* İzmir Menteş'teki Özel Harp kampı yetersiz kalınca, ABD'nin önerisiyle Eğirdir Dağ ve Komando Okulu açıldı. Amerikalılar sadece Özel Harpçi subayları değil, TSK'nın personelini eğitiminden geçiriyordu.  Anadolu'nun en ücra köşesindeki küçük
birliklerde bile. ABD subayı vardı!
*Sınavdan geçirilerek seçilmiş Türk subayları Amerika'ya davet ediliyor. Özel Harp kurslarından geçiriliyordu. Yüzbaşı Alparslan Türkeş, 1 Kansas Eyaleti'ndeki Amerikan Kara Harp Akademisi'nde eğitim görüyordu. Yüzbaşı Türkeş, yurda döner dönmez gerilla eğitimi vermeye başladı.
*Cumhuriyet gazetesi Washington kaynaklarına dayanarak verdiği haberde; Türkiye'de
32'si Dışişleri Bakanlığı,
144'ü güvenlik teşkilatlarında 42'si de Ticaret Bakanlığı
olmak üzere 507 ABD'li çalıştığını belirtiyordu. Amerikalılar, TSK'da
kaç Abd'li çalıştığını ise saklıyorlardı.
*Amerikalılar, TSK'nın yapısını değiştiriyordu.
Ordu, Alman ekolünü terk ediyordu! Tüfekler sol omuzda taşınmaya başlandı. Amerikan ekolünde dipçiğin yere değmesi şarttı. Yasalar bile değişmeye başlamıştı; Astsubay Kanunuyla gedikli erbaşlar, astsubay
yapılmıştı.
*Amerika, Türk istihbaratına da "el atmıştı!" MAH'ı 1927'de (Milli amele hizmeti) Almanlar kurdu. Türkiye, istihbaratı kurmak için, Almanya'dan Walter
Nikolaî'ı Türkiye'ye davet etti. MAH, değişime uğrayarak, Alman sistemi yerine ABD sistemine geçti.
*MAH özellikle 1953 yılından sonra CIA'nın yerel bir birimi gibi çalışmaya başladı. CIA'nın istihbarat kurslarından geçen altı kişilik ekip, yurda döndüklerinde, CIA
elemanlarıyla birlikte MAH bünyesinde istanbul Emirgân'da bir okul kurdular.
*Dünyadaki antikomünist cephenin bir numaralı finansörü
Rockefeller Vakfıydı. 6-7
Eylül Olayları için, CIA Başkanı Dulles,  MAH Başkanı Behçet Türkmen'e, "olaylarda
gördüğü tahribat şekillerinin tamamıyla komünist taktiği usulüne uygun olduğunu" ifade
etmişti.
* Oysa 6-7
Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da
ulaştı. Yassıada Mahkemeleri'nde olaylardan bu cemiyetin veya komünistlerin değil, DP
yöneticileri ve teşkilatlarının sorumlu oldukları sonucuna varıldı.
*6-7 Eylül provokasyonunun nedeni Kıbrıstı! BM 22 eylül günü, Kıbrıs sorununun gündeme alınma önerisini geri çevirdi. ABD, Atina'yı desteklemediğini açıkladı. Adaya sivil, illegal giren Türk subayları. Kıbrıslı Türkleri örgütleyip, "kontrgerilla" savaş teknikleri öğretiyorlardı
*MAH'ın dinleme istasyonlarını Amerikalıların kurduklarını, özellikle
"telefon dinleyen" personelin maaşlarını CIA'dan aldıklarını öğrenildi. Amerikalılar, MAH'a hakimdi. Para veriyor, örgüte "nüfuz" ediyorlardı. Millî Emniyetin bütün dosyalan CIA'mn kontrolündeydi.
*Tarih 28 ağustos 1958.
TelAviv'den
kalkan ve Türkiye semalarında seyretmekte olan E1A1
uçağı, tam Ankara
üzerindeyken "motorundaki anza" nedeniyle Esenboğa'ya zorunlu iniş yaptı.
Rastlantıya bakın ki bu uçak, israil Başbakanı Ben Gurion. Dışişleri Bakanı Golda Meir,
Dışişleri Müsteşarı şimon Peres ve Genelkurmay Başkanı Zvi Zur'u taşımaktaydı!
Uçağın pilotu ise yıllar sonra cumhurbaşkanı koltuğuna oturacak olan Ezer Weizmann'dı.
Olayın doğrusu, israilli en üst düzey yetkililerin Menderes Hükümetiyle gizli görüşmeler
yapmak üzere Ankara'ya gelmiş olmalarıydı. "Uçağın motorundaki arıza" ise, geziyi islam
âleminden saklamak için hazırlanmış bir senaryodan ibaretti. Türk ve
israil istihbarat örgütleri arasındaki işbirliğinin ilk temeli o toplantıda atılmış.
*O yıllarda CIA'nın. teşkilatın tüm istanbul merkez ekibine, istanbul Yeşilköy'deki
soruşturma teşkilatına ve Emir gân'daki personele maaş verdiği artık devlet tarafından
bilinen bir gerçekti.Zaten bu birimler artık tamamen Amerikalıların emrine girmişti.
Peki sadece CIA mı yardım ediyordu Türk istihbaratına ?
CIA tarafindan hazırlanan, "israil: Gizli Servisler ve Dış istihbarat" başlıklı bir raporda,
Mossad'ın, Türk Millî istihbaratı ile Iran gizli servisi Savak arasında imzaladığı üçlü işbirliği
anlaşmasından söz ediliyordu.
Rapora göre; israil; Türkiye'den Sovyetler Birliği'ni izleyebilecek ve bunun karşılığında
da Arap Birliği'nin eylemlerinden, özellikle Suriye kanadında olup bitenlerden Türkiye'yi
haberdar edecekti. israil bu anlaşmayla, Türk istihbaratçılarının eğitimi, istihbarata karşı koyma ve
haberalma alanında kullanılan aygıt ve donanımın verimliliği konularında "teknik
yardım" vermeyi taahhüt ediyordu. Türk istihbarat örgütü, bağımsızlıkçı
karakterden, CIA'ya hizmet eden bir kimliğe bürünmüştü.

ABD Başkanı George Washington17 eylül1796 tarihinde siyasî hayattan çekilirken
yaptığı veda konuşmasında bakın neler diyordu:
"Belirli bir millete sevdayla bağlanmaktan kaçınınız. Başka bir ülkeye nefret yahut sevgi
duygulan beslemeyi âdet edinen milletler köleleşirler, kendi görev ve çıkarlarını
unuturlar. Zira bir millet ortaklık hayaline kapılarak başka bir millete bağlandı mı, bu
ikincisinin kavgalarına boşu boşuna kanşır.
Üstelik ona imtiyazlar tanır. Bu ise kendisinin sömürülmesine yol açmakla kalmaz, başka
ülkelerin düşmanlığını ve misillemelerini de üstüne çeker. Büyük ve güçlü bir ülkeyle
öyle bir ilişki kuran küçük yahut zayıf bir millet, ötekisinin uydusu olmaktan
kurtulamaz.
Yabancı entrikaların aleti durumundaki kişiler, güvenini ve alkışını kazandıklan halkı
aldatarak, onun çıkarlarını başkalarına teslim etmesini sağlarken, bütün bunlara karşı
çıkan gerçek yurtseverler şüpheli duruma düşürülüp lanetlenebilirler."
Gerçek yurtseverleri şüpheli durumuna düşüren bir olay, ABD başkanının bu sözlerinden
yüz elli yıl sonra Ankara'da meydana geliyordu..


Yaşar Kemal'in 42 yıl önce MAH'ta bulunan dosyası:
"Asıl adı Kemal Gökçeli'dir. 1926 yılında Kadiri'de doğmuştur. Mecidiyeköy Kırmızı
Gül Sokak 10/1 numarada oturmaktadır. Matilda Serere isimli ecnebi bir kadınla uzun
müddet yaşamış ve 1953 yılında bununla evlenmiştir. Bir gözü kördür.(...) Abidin
Dino'nun tesiri ile komünizmi benimsemiştir. 1949'da Adana'da çeltik fabrikası işçilerini
greve tahrik ve teşvik ettiğinden altı ay mevkuf kalmış ve fakat delil kifayetsizliğinden
beraat etmiştir.Teneke isimli eserinde Adana'da işverenlerin işçilere karşı olan
adaletsizliğini tebarüz ettirmek istemiş ve Komünist Kör Celal, namı müstean
ile
kendini bu eserin mevzuunda kahraman rolüne sokmuştur.!...} 1954 yılında Cumhuriyet
gazetesinde tefrika edilenince Memed isimli roman lehinde Abidin Dino, Fransız
gazetelerinde neşriyat yaptırmış ve bu roman Fransız komünistler tarafından
değerlendirilerek Nobel mükâfatı kazandırılmıştır.15(...) Kemal Tahir, Orhan Kemal, Aziz
Nesin, Melih Cevdet Anday, Yaşar Nabi Nayır gibi tanınmış komünistlerle sıkı fıkı
dosttur, ilhamını Orhan Kemal'den almaktadır.(...) Moskova radyosu, 2627
mayıs 1952
tarihli memleketimizin aleyhindeki neşriyatının sermayesini. Yaşar Kemal'in Cumhuriyet
gazetesindeki yazılarından almıştır.(...) 6/3/1954 gün ve Em.ş.l.B 3075 1166 saydı
yazımızla hakkında gerekli bilgiler verilmiştir. Anadolu'yu sık sık dolaşır ise de pasaport
aldığına ve Sovyet Rusya ile peyklerine gittiğine dair bir kayıt ve malumat mevcut
değildir."

Sovyetler Birliği, topraklarındaki "Türkî Cumhuriyetler" içinde, Türkiye'ye sadece
Batum'da konsolosluk açma izni vermişti.


ABD Başkanı Dwight David Eisenhower Türkiye'ye geliyordu.
Ankara'da okullar tatil edilmiş, meydanlara ingilizce "Welcome " (Hoş geldin
Eisenhower) pankartlan asılmış, ilk ve ortaokul öğrencilerinin ellerine Türk ve Amerikan
bayraklan
verilerek ABD başkanının geçtiği yollarda, "Welcome " diye
bağırtılıyorlardı.
Başbakan Menderes iki ay önce, 7-9
ekim 1959 tarihinde Amerika'daydı. O zaman ABD
başkanıyla görüşmesi mümkün olmamıştı. şimdi fotoğrafçılara yan yana poz veriyorlardı.
Eisenhower, "şimdiye dek hiçbir yerde böylesine karşılanmadığını" söylüyordu...
Gördüğü manzaraya şaşıran sadece Amerikan başkanı değildi.
CHP lideri ısmet ınönü ise başka "manzaralara" şaşırmıştı. Uşak'ta ve ızmir'de saldırılara
uğrayıp, atılan bir taşla alnından yaralanmıştı.
Türkiye gerginleştiriliyordu...

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1960 yılına tartışmalı, kavgalı bütçe görüşmeleriyle girdi.
Ecevit,
ABD'yle imzalanan "ikili anlaşmalara" karşı çıkıyordu: Amerikan hûkümetinin askeri yardımda bulunmasını
öngörmektedir.  Amerika böyle bir anlaşmayı hiçbir Avrupa devleti ile
yapmamıştır. Bu tür anlaşmaları sadece bazı Arap devletleriyle yapmıştır ve bu da kötü
sonuçlar doğurmuştur. Oysa Türk hükümeti, meclisin onayına bile sunmadan, böyle bir
anlaşmayı bir yıl önce imzalamıştır." Demokratlar mecliste Ecevit'e "Moskova'ya, Moskova'ya" diye bağırırken, Adana incirlik
Üssü'nden kalkan ve CIA ajanı Gary Powers'ın kullandığı Amerikan LK2 "casus uçağı"
Sovyet uçakları tarafından Moskova yakınlarında düşürülüyordu. O günlerde sokakları, caddeleri, ellerinde Türk bayraklarıyla dolduranlar ise, "Hürriyet!
Hürriyet!" diye bağırarak DP hükümetini düşürmeye çalışıyorlardı...
Sloganlar birkaç gün sonra değişecek, binlerce insan, "Katil hükümet" diye bağırmaya
başlayacaktı.
28 nisan 1960 günü istanbul Beyazıt'ta gösteri yapan öğrencilerin üzerine polisin ateş
açması sonucu Turan Emeksiz yaşamını kaybedecekti...
Turan Emeksiz'in adı daha sonra istanbul şehirici feribotuna verilecek ve bu feribotun
kaptanlığını kısa bir süre Hirarn
Abas'ın babası yapacaktı!..


Sovyetler Birligi'nin ise, Türkiye'deki yeni "rejiminin rengi" konusunda kafası karışmıştı.
Çünkü KGB'nin raporlarına göre, ihtilali gerçekleştiren Millî Birlik Komitesi içinde
Amerikan aleyhtarlığıyla bilinen subaylar vardı.
Sovyetler, bir ilişki kurulabilir düşüncesiyle yeni hükümete bir öneri 'götürdü:
"NATO'dan çıkarsanız, Kafkasya'daki Türkiye sınırından ve Karadeniz kıyılarından
itibaren 250 km derinliğe kadar bütün bir alanı askerden arındırırız.. Ayrıca 500 milyon
dolar hibe ederiz."

1960
Türk Silahlı Kuvvetleri bir türlü durulmuyordu. 235 general ve amiralle birlikte, çeşitli
rütbelerdeki 4 000 subay emekliye sevk edildi.
Subayların emeklilik ikramiyelerini Millî Birlik Komitesi üyesi Kurmay Albay Alparslan
Türkeş, Amerikalılardan buluvermişti

Yabancı ajanlar da boş durmuyordu.
Bunlardan biri de Aldrich Ames'ti. CIA ajanı olarak 19681971
yıllan arasında
Türkiye'de çalışmıştı.
O dönemde Türkiye'de yaptıklarını, KGB adına casusluk yaptığı için 1994 yılında
cezaevine girdiği ABD'de yazdığı Bir Casusunitirafları kitabında anlatıyordu.
CIA ajanı Ames kitabında Deniz Gezmiş'ten de bahsediyordu.
iddiasına göre, Ankara Basın Yayın öğrencisi güzel bir genç kızı, 75 dolar karşılığı solcu
öğrencilerin arasına sokup, bilgiler almıştı...
84 Susurluk Komisyonu Tutanakları, Nuri Gündeş'in ifadesi, cilt II, s. 1175.
85Cumhuriyet, 7.3.1970.
Ancak CIA ajanının bilmediği bir ayrıntı vardı; kız öğrenci CIA ajanıyla ilişkisini solcu
öğrencilere anlatmıştı. CIA ajanı oyuna getirilmişti. Örneğin, "4 mart 1971 tarihinde
solcu öğrenciler Basın Yayın Yüksek Okulu'nu basacaklar" bilgisinin verildiği gün. Deniz
Gezmiş ve arkadaşları Ankara Balgat'taki ABD üssünden dört Amerikalıyı kaçırmışlardı!
Ava giden avlanmıştı...
4 mart 1971 'de biri çavuş, üçü hava eri dört Amerikalı kaçırıldı. Dejriiz Gezmiş ve
arkadaşları kaçırdıkları Jimmy Sexton, Ri6hard Caraczi, James Gholson ve Larry
Haevner'i Amaç Sokak, Martı Apartmanı üç numaraya götürdüler. Ertesi sabah Anadolu
Ajansı'na bırakılan bir zarfta, eylemin Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu tarafından
üstlenildiğini ve serbest bırakılma koşullarını açıklayan bir mesajla, Amerikalıların
kimlikleri bulunuyordu. Eylemciler 400 000 dolar fidyeyle tutuklu tüm devrimcilerin
serbest bırakılmasını istiyorlardı.
ABD Başkam Nixon, Türk hükümetinden "tedhişçilerle pazarlık yapılmamasını" istedi.
Güvenlik güçleri eylemcilerin saklandığını düşündükleri ODTÜ yurtlarını kuşattılar.
Rektör Erdal inönü polisi okula istemedi. Ama içişleri Bakanı Haldun Menteşeoğlu
jandarmaya yurtlara girme emri vermişti. Jandarmanın ateşine yurtlardaki öğrenciler
karşılık verdiler. 5 martta direniş kırıldığında 3 ölü, 26 yaralı vardu ama Deniz
Gezmişler üe kaçırılan Amerikalılar orada yoklardı. Amerikalı havacılar 8 martta serbest
bırakıldılar.
Türkiye hızla yeni bir döneme giriyordu.
Ve bu yeni dönemde Hiram Abas'ı "yeni görevler" bekliyordu...

12 Mart ve ABD deyince akla gelen ilk konulardan biri, ABD ile Türkiye arasında
yıllarca süren "haşhaş sorunu"
ydu.
ABD yönetimi "Amerikan gençliği uyuşturucudan zehirleniyor" gerekçesiyle harekete
geçti, bunun baş sorumlusu olarak da hep haşhaş eken ülkeleri gördü. Bunların başında
Türkiye geliyordu ve ABD Türkiye'yi uzun yıllar "haşhaş ekimini yasaklamaya" zorladı:
1950'de Adnan Menderes'ten istendi, reddedildi.
1965'te inönü'den istendi, reddedildi.
1965'te Demirel'den istendi, reddedüdi.
1970'te tekrar Demirel'den istendi, reddedüdi.
12 Mart'tan sonra darbecilerin denetimindeki Nihat Erim Hükûmeti'nden istendi. Kabul
edüdi.
29 temmuz 1971'de Erim Hükümeti, 1972 yılından itibaren haşhaş ekiminin
yasaklanmasına karar verdi.6

ilginçtir, bu kez Türkiye haşhaş ekimini yasaklıyordu. Türkiye önemli bir döviz kapısını
kapatıyordu. Afyon üretiminde dünya üçüncüsüydü. Milyonlarca dolarlık geliri vardı. 90
000 aile haşhaş ekimiyle geçiniyordu..."7
Haşhaş ekiminin yasaklanması zorlamasının son reddinin ilginç de bir öyküsü vardı:
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) yöneticilerinden Nevzat Yalçıntaş, bir gün genç
uzmanlarından birini çağırıp, "şu haşhaş sorununun önünü arkasını bir inceleyin bakalım,
gerçekten haşhaş ekimi yasaklanmalı ?" dedi.
Genç uzman sekiz ay araştırdı ve "Haşhaş Raporu"nu hazırlayıp sundu.
Gizli rapor DPT Müsteşarı Turgut Özal'ın önüne gitti. Rapor, "Haşhaş ekimi kesinlikle
yasaklanmamalı ekimi yasaklamak ülkenin zarannadır. Ancak kaçağa karşı bütün tedbirler
alınmalıdır" demekteydi özetle.
Özal raporu beğendi, cumhurbaşkanına, başbakana ve Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği'ne gönderdi.
Raporu yazan genç adamm adı Kutlu Savaş'ti.8
Raporun da etkisiyle AP hükümeti haşhaş ekiminin durdurulmasını isteyen Amerikan
önerisini reddetti.
Dışişleri eski bakanlarından ihsan Sabri Çağlayangü haşhaş ile 12 Mart Askeri Darbesi
arasında söyle bir ilişki kurar:
6 Kamuoyunun büyük tepkisi sonunda bu yasak, 1973 seçimlerinden sonra kurulan CHPMSP
Koalisyonu tarafından kısmi olarak kaldırıldı.

Eski CIA ajanı Phillppe Agee iseFirar kitabında şöyle diyordu: "CIA kendisinin en
önemli düşmanları ve aleyhtarları hakkında geniş bir liste hazırlar. Bu liste bu kişilerin
hayatlarını ve onların nasıl, nerede bulunabileceklerini de içerir. Amaç, askeri darbe
olduğu zaman bu bilgi arşivini, o ülkenin gizli askeri istihbarat teşkilatına verip, bu
kişilerin derhal bulunup tutuklanmalarını sağlamaktır. Darbe yapıldığında Amerikan
aleyhtarları CIA'run sızdırdığı liste sayesinde tutuklandıklarında, o ülkenin istihbarat
teşkilatı üyeleri kurumlaşmış işkence yöntemlerini bu insanlar üzerinde uygularlar."

Kıbns konusunda Yunanlılar da ikiye bölünmüştü: Grivas
(arkasında ABD ve israil
desteği vardı) Kıbns'ı Yunanistan'a bağlamayı amaçlarken, Makarios (arkasında Sovyetler
Birliği ve Araplar vardı) Kıbns'ın bağımsızlığını hedef almaktaydı. ABD Dışişleri eski
bakanı Henry Kissinger anılarında söyle diyordu: "Makarios'a baydmadığımız doğruydu.
Ama onu devirmek için plan yapmadık. Kıbns'ı Doğu Bloku'na sokmak istemesinden
endişe duyduğumuz ise doğrudur. Castro olduğu için değil, her iki süper devleti birbirine
karşı kullanmaya çalıştığı için."129

NATO'nun hedefi ise Ortadoğu'nun en stratejik adasını ne olursa olsun, şemsiyesi altında
tutmaktı... Bu nedenle Makarios Üe Türkiye'nin ittifak yapmasından korkuluyordu.
Çünkü Türkiye o yıllarda geçmiş dönemlere oranla biraz daha bağımsızlıkçı bir dış
politika izliyordu... Türkiye'nin Kıbns'a müdahalesinden 25 yıl sonra yazılan bir kitap
ise, 1960'lı ve 1970'li yıllarda Kıbns üzerinde oynanan başka bazı oyunlan
aydınlatıyordu.
Brendan O'Malley ve lan Craig adlarında iki ingiliz gazeteci bu yıl yayımlanan
kitaplarında, 1964'te yapılan gizli bir Amerikanlngüiz
planını aydınlatıyorlardı. ABD ile
ıngiltere 1960'tan beri Kıbns'ın "kontrollü olarak bölünmesinden" yanaydılar ve "kendi
üsleri ve dinleme faaliyetlerini sağlama almak için Ingitere'nin çekilme ihtimaline karşı
her zaman Türkivenin
bir miktar toprağı kontrol etmesinden yanaydılar." Plana göre
Rumlar Enosis ilan edecek, Türkler de ABD'ye üs garantisi karşılığında belli bir bölümü
işgal edebilecekti.
Bu nedenlerle, Kissinger'ın 1974'te "Watergate Skandah'yla
boğuşurken Kıbns'la fazla
uğraşamadığT açıklaması doğru değildi. Kissinger, Ecevit'i arayıp surdan söylemişti:
"Köprübaşını ele geçirdiniz. Takviye güçleriniz de adaya çıkmak üzere. Ateşkes ilan
ederseniz yine de güçlerinizi yığmayı sürdürebilirsiniz."
Yunanistan'daki Albaylar Cuntası 15 temmuz 1974'te Kıbns Cumhurbaşkanı Makarios'u
devirip yerine EOKA'cı Nikos Sampson'u130oturttu. Bunun üzerine Başbakan Ecevit,
Londra ve Zürich anlaşmalarından doğan müdahale hakkının kullanılması için
ingiltere'nin işbirliğini aradı. Bundan bir sonuç alınamayınca, Türk Silahlı Kuvvetleri 20
temmuz 1974 günü Kıbns'a çıktı.

Askeri harekât iki aşamalı planlanmıştı. Birinci aşama bir köprübaşı tutulup, diplomatik
görüşmelerle sonuç almaya çalışmaktı. Cenevre'de yapılan banş görüşmelerinde Kıbrıslı
Rumlar oyalama taktiği kullanmaya başladılar. Bu arada Kıbns'taki Türk birliklerinin
önüne mayın döşendiği haberleri gelince, ikinci aşama, yani elde edilen bölgenin genişletilmesi
harekâtına girişildi. 14 ağustosta ilerlemeye başlayan Türk birlikleri adanın
yüzde otuzdan fazla bir kısmını kontrol altına aldıktan sonra durdular.131Kıbns'ta o gün
Türkiye'nin yarattığı fiilî durum günümüze kadar süregeldi.
130Sampson, sahibi olduğuMahi (Savaş) adlıgazetede darbeden 25 yıl sonra yazdığıyazıda
cunta tarafından kullanıldığınıitiraf etti.(Hürriyet,16.7.1997.)
131Mehmet Ali Birand, 30Sıcak Günadlıkitabında Kıbrıs Müdahalesi'ni gün gün anlatmaktadır.
Milliyet Yayınları.
Türkiye, dış istihbarata en çok gerek duyduğu Kıbrıs Müdahalesi sırasında iç politikayla
ve kendi iç çalışmalarıyla uğraşan MlTten bir,verim alamamıştı. MÎTin dış istihbarattaki
zayıflığı ve yabancı servislerin yanıltıcı etkilerine açık hale gelmesi nedeniyle istihbarat
daha çok Genelkurmay çevresine akmaya başlamıştı. Siyasîler de MlTe güvenmez
olmuşlardı. Harekât sırasında ne MtTin ne de ÖHD'nin çalışmaları hükümet tarafindan
yeterli görülmemişti. Harekât büyük ölçüde Genelkurmay istihbaratına ve Dışişleri
Bakanlığı'nın sağladığı açık istihbarata dayanılarak yürütülmüştü.

Amerikalı Senatör Frank Church, şubat ayı başında bütün dünyayı sarsan bir açıklama
yaptı: Lockheed uçak firması, Japonya, Almanya, ıtalya, Fransa ve Türkiye'de toplam 15
milyon dolar rüşvet dağıtmıştı. Bunun 876 000 dolan
Türkiye'deki üst düzey yetkililere
dağıtılmıştı. ABD Senatosu Dışilişkiler Komisyonu Alt Komitesi Başkanı Church,
144Çağlayangil'in 12 Mart'tan sonrakiünlü"CIA altımızıoymuş" sözleri.
Kıbns Savaşı nedeniyle silah ambargosu uygulanan Türkiye'ye
nasıl uçak satılabildiğini
de araştırıyordu.
Haberin duyulmasıyla birlikte "Locheed rüşvet skandali" bütün Türkiye'nin konuştuğu
tek konu haline geliverdi.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Kıbns Müdahalesi sırasında düşen uçaklarını yenilemek ve hava
gücünü artırmak için 19741975
yıllarında Locheed firmasından 40 adet F104
savaş
uçağı satın almıştı. Uçaklar Lockheed lisansıyla italya'da üretim yapan Aeritalia
şirketinden alınmıştı.
Hemen TSK ile Millî Savunma Bakanlığı yetkililerinden oluşan bir araştırma komisyonu
kuruldu, başına da Korgeneral Musa Öğün getirildi. TBMM de olayı soruşturmak için bir
meclis araştırma komisyonu kurulmasına karar verdi.

Komisyonlar çalışmaya henüz başlamışlardı ki, skandal içinde yeni bir skandal ortaya
çıktı: Aeritalia şirketi, eylül 1975'te deprem felaketine uğrayan Lice'ye okul yapılması
için Hava Kuvvetleri Komutanı Emin Alpkaya'ya 30 000 dolar göndermişti. Bütün
gözlerin üzerine çevrildiği Alpkaya, "konudan Genelkurmay Başkanı Semih Sancar'ın
haberinin olduğunu" söyledi.
işte kıyamet de o zaman koptu. Genelkurmay başkanının haberi yoktu! Sancar'ın
Cumhurbaşkanı Korutürk ve Başbakan Demirel'ie anlaşarak istifaya zorladığı Emin
Alpkaya, 5 martta kendi isteğiyle emekli oldu. Yerine gelecek komutan terfi sırasına göre
Orgeneral irfan Özaydınlı veya Orgeneral Ethem Ayan'dı. Genelkurmay'ın önerisine
karşın. Başbakan Demire! sürpriz yaparak komutanlığa Korgenaral Cemal Ergin'i atadı.
Özaydınlı, Yüksek idare Mahkemesi'ne dava açıp bu tayini iptal ettirdi. Bunun üzerine
Hava Kuvvetleri komutanlığına Ethem Ayan getirildi.
Alpkaya hakkında 7 nisanda açılan dava jet hızıyla görüldü ve 30 nisanda beraatla
sonuçlandı. Genelkurmay Başkanı Sancar karan temyiz ettiyse de Askeri Yargıtay beraat
kararını onayladı. Bir genel, bir ara seçim geçti, hükümetler değişti, Ordu komuta
kademesi değişti, Lockheed skandalıyla
ilgili soruşturmalar da sürdü gitti. Sonunda
dosya 12 Eylül'den
önceki son hükümetin başbakanı Demirel'in şu sözleriyle kapandı:
"Bence Lockheed bir muammadır. Üzerinde çok uğraşılmış, bir şey çıkarılamamıştır.
Kişi suçu ispatlanmadıkça suçsuzdur, ispatlarlarsa ben de üstüne vannm. Biz üstümüze
düşeni yaptık. Çok iyi yaptık..."145

1976'ya geldiğimizde MıTte artık Türkeş'in akrabalan bile yardı. Türkeş'in dünürü şahap
Homriş, MtT Hukuk Daisi'nin
başına getirilmişti. Damat Yüzbaşı Davut Homriş de
'Özel Harp Dairesi'nde görev yapıyordu. şahap Homriş'in Türkeş'le yakınlığı çok eskilere
dayanıyordu. Türkeş'in 30 kasım T 960 günü "14'ler" içersinde yurtdışına sürgüne gönderildiğinde
Türkeş'e yakınlığıyla bilinen Türk Kültür Dernekleri de kapatılmıştı. Ve bu
derneklerin başında şahap Homriş vardı!..

MiT ile BND ilişkisi çok iyiydi. Hitler'in komutanlarından Albert Kesselring'in oğlu
Rainer Kesselring, 1978'de MlTin bilgi ve arşiv sistemini kurmuştu.

Asala konusunda Mossad ile MtT işbirliği yapıyordu. Örneğin israil, 4 temmuz 1982
yılında Lübnan'a saldırdığında. Türkiye'ye, "başta Bekaa Vadisi olmak üzere Lübnan'daki
birçok gerilla kampını basacaklarını, eğer isterse Asala kamplarının bulunduğu yerlerdeki
operasyonlara katilabileceğini"
bildirdi.
ısrail'in o yıllarda Türkiye'ye Asala konusunda "yardım" etmesinin nedeni vardı. 12 Eylül
1980 Darbesi öncesi, AP Azınlık Hükümeti Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen, israil'le
sıcak ilişkileri nedeniyle bakanlıktan gensoruyla düşürülmüştü. 12 Eylül Askerî
Darbesi'nden sonra da israil'le ilişkiler dondurulmuş, diplomatik ilişkiler en alt düzeye
indirilmişti. Bunun nedeni ısrail'in, Müslümanların kutsal şehri olan Kudüs'ü başkent ilan
etmesiydi...
Türkiye küçük bir grupla, Zahle kenti yakınlarındaki Asala kamplanna yapılan
operasyonlara katıldı. Burada ilginç bir olay meydana geldi; Asala'nın örgüt kayıtları,
üyeleri, tetikçileri, para kaynaklan listeleri de ele geçirildi, ancak Mossad bunu
Türkiye'ye vermedi...23

Emekli Korgeneral Nevzat Bölügiray, MiT'ten emekli olan general arkadaşına eylül 1992
tarihinde soruyor; "MiT yalnız solcular hakkında mı rapor verir ? Bakın Sayın Evren konuşmalarında
• anılarında, 'Özal'ın Nakşibendî tarikatından olduğunu bilseydim
kesinlikle seçimlere girmesine izin vermezdim' diyor. MlTten gönderilen Sayın Erdal
inönü ile ilgili veto
edilmesine neden olanrakoru
gördüm; ama Sayın Özal hakkında
bir belge görmedim. Özal'ın irtica ile ilişkilerini, o zaman Sayın Evren'e bildirmediniz
mi ?"
MlTten emekli general; "Nasıl olur ? Ben Özal hakkında da bilgi verdiğimizi
anımsıyorum. Özal'ın Nakşibendî tarikati
ve irtica ile ilişkilerini anlatan 15 sayfalık bir
raporu Millî Güvenlik Konseyi'ne gönderdik" diye yanıtlıyordu meslektaşının sorusunu.32

Gazeteci Muammer Yaşar Bostancı, 16 ekim 1991 tarihinde "şükran mektubu'nun,
orijinal metniniSabah gazetesinde yayımladı. Gazeteci Ufuk Güldemir,Texas Malatya
adlıkitabında TurgutÖzal'ın ClA'daki biyografisinişöyle yazdı: "Biz ClA'nınÖzal
biyografisini bizzat görmedik. Ama bunu gören bir kaynağın aktardığına göre,Özal bu
dokümanda gelmişgeçmişen Amerikan yanlısıTürk lideri olarak takdim edilmektedir.''
Bilgi Yayınevi, 1992, s. 85, 86. . Millî Güvenlik Konseyi, ABD'nin baskısıyla Turgut Özal'a başbakanlığı verdi. Ama bir
de sürpriz yaptı; adada, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurulduğunu dünyaya ilan
etti!..

Cumhurbaşkanı Kenan Evren ise hâlâ Ordu'nun etkisindeydi.
Meclisten geçen birçok
yasayı imzalamaktan kaçınıyordu. Başbakan Özal da kanun hükmünde kararnamelerle
yönetiyordu ülkeyi!..
Başbakan Özal, iktidarı ele geçirmek için, kafasındaki dört aşamalı bir stratejiyi yaşama
geçirmek istiyordu:
1) Ordu'nun tepesinde Necdet ÜruğNecdet
Öztorun'un 2000 yılına uzanan askerî
hiyerarşisini bozmak.
2) Genelkurmay Başkanlığı'nı Millî Savunma Bakanlığı'na
bağlamak.
3) Güneydoğu'da bir "süper vali" aracılığıyla askerî güçleri denetim altına almak.
4) MlTi sivilleştirmek; başına öncelikle sivil müsteşar getirmek...
işe önce MiT'ten başladı...


CIA eski başkanı Stanfield Turner,CIA, Gizlilik
Demokrasi adlı kitabında, CIA'nın paravan dernekler, vakıflar, sendikalar aracılığıyla
"yararlı dost unsurları" desteklemek için her yıl milyonlarca doların gönderildiğini
açıklıyordu. "Sendikalar, demekler bir tür paravan kuruluş görevi yaparak, para
kaynağının CIA olduğu gerçeğinin öğrenilmesini önlüyordu. Böylece bizden para alan
yabancı sendika ve derneklerin 'Amerikan kuklası' diye anılmasını da önlüyorduk."68
MiT eski müsteşarı Fuat Doğu, Türkiye'nin Ortadoğu'da, Kafkaslar'da, Balkanlar'da aktif
olmasını istiyordu. Hem siyaseten
hem de askeri açıdan!
Fuat Doğu Türkiye'ye, Sovyetler Birliği'ne karşı "koçbaşı misyonu"nu üstlenmesini
öneriyordu.
CIA'nın Türkiye istasyon şefi Paul Henze de, o yıllarda benzer sözler sarf ediyordu. CIA
Ortadoğu Masası eski şefi Graham Fuller, "Türkiye artık bir alt süper devlettir" sözlerini
sık sık tekrarlıyordu: "Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra bütün Orta Asya ve
Balkanlar, Türkiye'nin politik, ekonomik ve askeri etkisine açık hale gelmiştir." Hiram
Abas ile CIA şefleriyle aynı görüşü paylaşıyordu...69
"Yeniosmanlıhk" fikri Türkiye'de yavaş yavaş dile getiriliyor, "Ortadoğu'da en yakın
müttefikimiz artık israil" den

Türk Silahlı Kuvvetleri Musul ve Kerkük'e müdahale etmiyordu, ancak 15 ağustos 1986
tarihinde Kuzey ırak'ta bulunan PKK kamplarını havadan bombalıyordu. Ardından Türk
Silahlı Kuvvetleri, 13 yıl sonra yine bir askerî operasyona başlıyor ve Kuzey ırak'a
giriyordu. Ancak kalmak için değil, PKK kamplarını basıp dönmek için giriyordu...
Genelkurmay, Amerika'nın Kuzey ırak'ta 1965 yılından beri bir planı yürürlüğe koymak
istediğini biliyordu. MusulKerkük
bahaneydi, asıl amaç, bölgede özerk bir "Kürdistan"
kurmaktı. Bunun "hamisi de" Türkiye olacaktı.
Genelkurmay, Iran ve ırak'ı parçalamayı amaçlayan Amerika'nın, "Özerk
Kürdistan" planının, ileriki yularda Türkiye'yi de böleceğini düşünüyordu...
Plandan haberdar olan Türk Silahlı Kuvvetleri, bu nedenle; ne siyasî otoriteyi ne de
müttefiki ABD'yi dinliyordu
Kararnamenin çıktığını öğrenen Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Öztorun
emekliliğini istedi. ıstifasının gerekçesini, "Özal ile laiklik konusunda farklılıklarımız
var" diye açıkladı. Öztorun ile Özal'ın ilişkisi çok önceden bozulmuştu, Öztorun ıstanbul
1. Ordu komutanlığı döneminde ılim Yayma Cemiyeti'ni kapattirmışü. Kara Kuvvetleri
komutanlığı döneminde de Özal'ın isteğine rağmen Ağn'da "ABD'nin Sesi Radyosu"nun
kurulmasına izin vermemişti

PKK lideri Abdullah Öcalan l ekim 1989 tarihinde haftalık2000'e Doğru dergisine
inanılması zor açıklamalarda bulundu. PKK lideri Öcalan'a göre MiT, genelkurmay eski
başkanı Orgeneral Necdet Üruğ'a suikast yapacaktı. Öcalan'ın ikinci cümlesi en az
birincisi kadar şaşırtıcıydı: "Üruğ suikastını biz önledik!"
Emekli Orgeneral Üruğ'un, "yaşamının bir tesadüf sonucu kurtulmasını" Öcalan şöyle
anlattı: "PKK gruplarının silahlı olarak istanbul'a geldiğine ve eylem yapacağına dair
haberler üzerine kuşkulandım. Nasıl olur, bizim ıstanbul'da eylem yapmak diye bir
düşünce yönlendirmemiz yoktu. Bu arada eylem yapacak grup istanbul'da yakalandı.
Gazetelerde Üruğ'a PKK'nin suikast düzenlediği haberini okuyunca o an kafamda kuşku
uyandı. Örgütte hemen araştırma yaptırdım. Biz, Üruğ suikast eylemini MiT ajanının
kontrol ettiği bir grubun planladığını ve Siğbetullah Batur adlı ajanın burada başrolü
oynadığını saptadık. Ama MlTin amacının ne olduğunu bilemeyiz. Olabilir ki, egemenler
arasındaki bir çelişmeyi de bu şekilde halledeceklerdi ve eylem PKK'nin üzerine
atılacaktı.".