15 Temmuz 2019 Pazartesi

musanın mücahidi ergün poyraz

Musa'nın mücahidi - Ergün poyraz

Amerika ile 1946 yılında yapılan anlaşmaların ve istihbarat
örgütlerimizin kayıtlarının ve faaliyetlerinin CIA'ya aktarılmasının
ardından en önde eski tüfek solcular, kadın bacaklarına şiir yazan
şairler, birer birer İslamcı olmaya başlıyorlardı. Bunların en ünlüsü
"Kadın bacakları" şiirinin yazarı Necip Fazıl idi. Necip Fazıl amaca
ulaşmak için talebelerinin Tekfur Sarayını basan bahadırlar gibi
bir makyaja bürünmelerini, kamufle olmalarını istiyordu.
Yine bu akımla, 1492 yılında Osmanlı'nın bağrına bastığı
Yahudiler, nasıl Osmanlıyı yıktılarsa, aynı oyunla bu defa da son
Türk Cumhuriyeti'ni yıkma çalışmalarına başlıyorlardı. Tacirleri,
Şirketleri, Sanayicileri, Siyasetçileri, Bürokratları, İstihbaratçıları
ve her türlü elemanları ile Din maskesi ardına saklanıyorlar,
gündüz Müslüman gece Yahudi ve Hıristiyan kimliklerine
bürünüyorlardı. Öyle ki, kripto yani "Gizli Yahudi" olmayan evliya
bile olamıyordu.
TBMM Başkanı sıfatıyla Amerika'ya giden Arınç, Musevi
lobisi ve papazların yönettiği üniversitede temaslarda bulunuyordu.
Bülent Arınç'ın, Amerika ve İsrail'e muhalefetin az sayıda
bir grup aşırı dinci unsurların görüşü olduğunu belirtiyordu.
Arınç, Yahudilere soykırım yapıldığını belirterek şöyle diyordu:
"Bu tür korkunç olayların tekrarlanmaması için yeni nesillerin
bilinçlendirilmesine verdiğimiz önem çerçevesinde, 1 Kasım
2005 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda kabul
edilen "Yahudi Soykırımının (Holokost) anılması" başlıklı karar
tasarısının ortak sunucuları arasında Türkiye de yer almıştır."
Oysa aynı Arınç, oy toplamak için partisinin propaganda
toplantılarında şöyle konuşuyordu:
"...Şöyle bir hadisi şerif var, Müslümanlarla Yahudiler
harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Bu harpte Müslümanlar
galip gelecektir, öylesine galibiyet ki, Yahudiler taşların ve ağaçların arkasına saklanacak, ağaçlar haber verecektir,
"Ey Müslüman arkama Yahudi saklandı gel onu öldür" diyeceklerdir."
"Türkiye aslında ABD'nin gerçek anlamda güvenebileceği
ve bölge sorunlarının çözümü için işbirliği yapabileceği bir
dosttur. Bu böyle bilinmelidir..." diyen Bülent Arınç, bir zamanlar
ABD için ağzını açıyor, gözünü yumuyordu:
"İncirlik'e Türk işçisine saldıran Amerikan köpeklerinden
hesap soracağız. Irak'ta, İmam-ı Azam'ın türbelerini her gün
bombalayan Amerikan katillerinden hesap soracağız..."
Bülent Arınç, bir zamanlar Doğramacı'nın üniversitesini
yerden yere vururken şunları söylüyordu:
"Çağdaş uygarlık adına Bilkent Üniversitesi'nde işlenen
rezalete dikkatinizi çekiyorum. Bilkent Üniversitesi'nin kantininde
çizi krakerden daha çok, sigaralardan daha çok satılan
bir şey var; Doğum kontrol hapları. Bilkent Üniversitesi kantininde
şu yazılı; "Aşk yap çocuk yapma." Doğum kontrol hapı
ve prezervatif peynir, ekmekten daha çok satılıyor.
İnsanlık vasfını kaybetmiş köpeklerden daha adi bir yaşayış
içinde hiç birimiz yaşamak istemiyoruz. Biz en güzel ahlakla
yaşamak istiyoruz. En güzel ahlakın ülkemizde hakim olmasını
istiyoruz.
Şimdi bu Ankara'da bir üniversitedeki olay!.. Milyarlık
bütçelerle insanlarımızı kısırlaştırmak ve çocuktan mahrum etmek
için cinayet işleyenler..."
Dün böyle konuşan Arınç, 2007 yılında TBMM Onur
Ödülü'nü Prof. Dr. İhsan Doğramacı'ya veriyor ve onu kutsuyordu:
"Doğramacı'nın "Kurduğu üniversiteler ve Türk eğitim
hayatına sağladığı büyük katkılar, tıp alanında yapmış olduğu
akademik çalışmalarla sağladığı başarılardan dolayı aday gösterildiğini" üstüne basa basa anlatıyordu.
Masonlar için "Hiram Usta'nın kulları" sözlerini kullanan
Arınç, sözlerine şöyle devam ediyordu:
"Değerli kardeşlerim, bize gerici diyorlar. İlericilik onların
ellerinde, gericilik bizim elimizde. Şunu açıklıkla söylüyorum.
Türkiye'de masonlardan daha fazla gericiler yoktur. Hala iki
bin yıllık Hiram ustalarının efsanelerine inanıyorlar. Hala pergelin,
gönyenin, malanın peşinden koşuyorlar... Hala dul kesesi
öpüyorlar... Hala gözleri kapalı sağda solda dolaştırılıyorlar...
Masonlardan daha gerici, daha iptidai, daha sapık düşüncelere
sahip olan insanları düşünebiliyor musunuz?"
Aynı Bülent Arınç'ın partisi AKP, İktidara geldiğinde Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi'nde görülen türban davasına
Mason Münci Özmen'i gönderiyorlar, türban'ın yasa dışı bir
giyim tarzı olduğunu iddia ediyorlardı.
Ama parti toplantılarında "Türban sorununu çözmek namus
borcumuz", "Türban Bayragımızdır" diyorlardı.
Musa'nın dikensiz gül bahçesindeki yeni tomurcuklarıyla
buluşmak dileğiyle.

Böylece Tayyip'in karısı Emine'den, Abdullah Gül'den, Beşir
Atalay'dan sonra Siirt kökenli olduğu belgelenen Arınçlar, Bedirhan
aşiretinin uzantılarındandılar. Osmanlı bunları Girit'e
sürdükten sonra Girit isyanları başlamıştı. Arınç'ın İbrani kökenli
dedeleri Osmanlı'ya başvurarak bugünkü deyimle Koordinatörlük
istemiş, koordinatör olmalarının ardından Girit elimizden
çıkmıştı.
Girit'in elimizden çıkmasının ardından Arınç ailesi Manisa'ya
yerleşiyorlardı. Manisa, Yunan'a kurşun atmadan teslim
olan tek ilimiz olarak tarihte yerini alıyordu. Manisa'da yetişen
Bülent Arınç, Meclis Başkanı olduğu zaman 12 mil olayının
Yunanistan lehine kabul edilmesini istiyordu. Oysa Bülent Arınç, Mekke'de sarı, kırmızı ve yeşil renkli
bir çadırda yaptığı açıklama da Yunanistan'ı Helencilikle, Megalo
İdea peşinde koşmakla suçluyor ve ardından kükrüyordu:
"Kahpe Yunan"
Arınç'ın büyük babası Mehmet, Derviş Mehmet olarak tanınıyordu.
Büyük baba ölünce Arınç'ın kütükte Ahmet adı ile
kayıtlı dedesi, Derviş Mehmet diye çağrılmaya başlanıyordu.
Bilindiği gibi Derviş Mehmet, Asteğmen Kubilay'ı şehit eden
gurubun başını çekiyordu.

Arınç, Manisa kökenli ve
İzmir Karşıyaka'da oturan Yahudi Sara Hanım'ın derslerine
katılıyor, onun tekkesinden çıkmıyordu. Yahudi düşmanlığı
yaparak, Müslümanları saflarına katmak bu derslerde öğretilen
başlıca konulardandı.


AKP yönetiminin kare asları olarak nitelenen İsrail Dışişleri
Müsteşarı Alon Liel ve İshak Alaton gibi Yahudilerin rah-le-i
tedrisatından geçen Tayip Erdoğan Maça ası olarak adlandırılırken,
Kupa ası Bülent Arınç ise Yahudi Sara'nın derslerinden
ayrılmıyordu. Karo ası Abdullah Gül ise Sabahattin Za-im'in
öğrencisiydi. Sabahattin Zaim "Abdullah Gül gibileri bulup
kullanacaksınız" diyen bir isimdi. Arınç da Erdoğan ve Gül gibi
Necip Fazıl'ın talebeleri arasında yer alıyordu.
Abdullah Gül, Hülya Avşar'a hayranlığı yüzünden teşkilattan
tepki alırken, Bülent Arınç Tekirdağ-Malkara'da yaptığı
konuşmada; "Hülya Avşar fettan bir kadın her önüne gelenle düşer
kalkar" diyor ve alkış alıyordu.
Hülya Avşar'ın eski kocası Kaya Çilingiroğlu ise AKP'li olduğunu
ilan etmekten çekinmiyordu.

Karenin dördüncü ismi yani Sinek Ası Abdüllatif Şener,
Cumhurbaşkanlığı hayali ile uçtuğu için onunla ilgili bilgilere
şimdilik yer vermiyoruz.


yahudi soykırımı kurbanları anısına BM Genel Kurulu tarafından
ilan edilen 27 Ocak Uluslararası Anma Günü nedeniyle
İsrail Meclis Başkanı Reuven Rivlin'e bir mesaj gönderdi.
TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın mesajı şöyle:
"Bu tür korkunç olayların tekrarlanmaması için yeni nesillerin
bilinçlendirilmesine verdiğimiz önem çerçevesinde, 1 Kasım
2005 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda kabul edilen
"Yahudi Soykırımının (Holokost) anılması" başlıklı karar tasarısının
ortak sunucuları arasında Türkiye de yer almıştır.
27 Ocak tarihinde ülkemizde de Yahudi soykırımı kurbanlarının
anılması ve Dışişleri Bakanlığımızca bu amaçla bir
açıklama yapılması kararlaştırılmıştır. Aynı tarihte, günün anlamı
ile ilgili TBMM adına bir açıklama yapılmasını da öngörmekteyim."
İsraillilere bu şekilde şirin demeçler yollayan Arınç, RP hatibi
sıfatıyla yaptığı konuşmalarda İsrail'i "Gasp Devleti" olmakla
suçluyor, esiyor, gürlüyordu:
"İsrail bir gasp devletidir. Çalınmış bir toprakta gasp devleti
kurmuştur. Müslümanların kanlarını akıtmıştır. İsrail'in
Mossad örgütü bugünkü terör olaylarında başı çekmiştir..."

Bülent Arınç, partisi iktidar olmadan önce her fırsatta ABD'yi
sert bir şekilde eleştiriyor, bu ülkeye ağır hakaretler yağdırıyordu.
Böylece Amerikan karşıtı insanlarımızın oylarını almayı
hedefliyordu. İktidar olduktan sonra ise Amerika'nın en sadık
dostları oldukları ortaya çıkıyor, Iraklılara ve Irak'taki Türklere
demokrasi vaadi ile ölüm yağdıran Amerika'nın bir dediğini iki
etmiyorlardı. Felluce ve diğer yerlerdeki Türklere yapılan
katliamlara karşı sessiz kalıyorlardı. Sessiz kalmakla kalmıyor,
tepki gösterenlere de tepki gösteriyorlardı. TBMM Başkanı Arınç,
Amerika'nın Felluce'de gerçekleştirdiği Türk katliamını "soykırım"
olarak vasıflandıran Mehmet El-katmış için "maksadını aştı" diyor
ve şunları ekliyordu:
"Türkiye aslında ABD'nin gerçek anlamda güvenebileceği ve
bölge sorunlarının çözümü için işbirliği yapabileceği bir dosttur.
Bu böyle bilinmelidir..."
Bugün böyle konuşan Arınç, dün Antalya'da ABD hakkında
şunları söylüyordu:
"İncirlik'te Türk işçisine saldıran Amerikan köpeklerinden
hesap soracağız. Irak'ta, İmam-ı Azam'ın türbelerini her gün
bombalayan Amerikan katillerinden hesap soracağız..."
Milli Gazete ve Milli Gençlik Vakfı tarafından Konya-Buldan'da
düzenlenen konferansta yaptığı konuşma da oldukça
ilginçti:
"Çok yüzlü, çok dönek "Dün dündür, bugün bugündür"
şeklindeki siyaset anlayışına karşıyız..." Bülent Arınç, Fener Rum Patrikhanesi hakkında Köln'de
yaptığı konuşmada; "Patrikhane Türkiye'nin bağrına saplanmış bir
hançerdir" diyordu.


AKP hükümeti iktidara geldiğinde ise Patrik'e koruma
arabaları veriliyor, ekümenikliği adeta tanınıyor, Papa'yı davet
etmesine göz yumuluyordu. Yapılanlar bununla da kalmıyor,
hiçbir cemaati olmayan dandik Rum kiliselerinin çevresindeki
evler için yıkım kararı çıkarılarak, bu kiliselerin çevreleri açılıyordu.
Patrikhane'nin gerçekleştirdiği "Şeriat" mahkemesine bile
seyirci kalınıyordu. Bunun yerine camiler kiliseye çevriliyor,
Kur'an kursları yıkılıyordu.

CHP Milletvekili Emin Koç'un verdiği önerge sonucu:
TMSF'nin, el konulan CİNE - 5'in Fanatik Film şirketiyle süren
sözleşmesi nedeniyle 10 erotik film satın aldığı ortaya çıkıyor,
böylece dini bütün AKP'lilerin millete ramazanlar dahil erotik
filmler seyrettirdiği belgeleniyordu.
Oysa Tayyip Erdoğan belediye başkanı olmadan önce İstanbul
genelevlerini dolaşmış, "Sizleri buradan kurtaracağız" diyerek söz vermiş, oy istemişti. Kendisine güvenen Genelev
kadınları sözlerini tutmuş, oylarını vermiş ve Tayyip Belediye
Başkanı seçilmişti. Ancak seçimden sonra verdiği sözleri tutmayan
Tayyip, Başbakan olduktan sonra el koydukları CINE
5'in Ramazan ayında bile Erotik film yayınlamasına müdahale
etmemişti.
TMSF'nin erotik film listesindeki on film şöyle: "Passion
and Romance, Butterscotch- Mission Invisible, Click, Butterscotch
- Power Flower, Virtual Encounters 2, Insatıable Wives,
Click, Sex Files 2, Belonde Heaven, Urban Master." Arınç, devri iktidarlarında yapılan bu işlemlere her nedense
sessiz kalıyordu

AKP İktidarı Masonlar için adeta dikensiz bir gül bahçesiydi.
İnsan Hakları Mahkemesindeki türban davasına Mason
olan Avukat Münci Özmen gönderiliyordu. Hükümetin Protokol
Müdürü yine Mason olan Fuat Tanlay'dı

Diğer tarafta "Dindar bir cumhurbaşkanı seçeceğiz" ifadeniz
ise talihsizliktir... Nedeni ise, yetiştiğiniz tekkenin patronu
olan F. Gülen, ABD'de İslamiyet'i Protestanlaştırmak için elinde
geleni yapıyor. Hatırlarsınız, Cumhurbaşkanı Sezer, Harp
Akademileri'nde verdiği konferansta "Ilımlı İslam'ın çok kısa
sürede Radikal İslam'a dönüşmesi kaçınılmazdır", demişti. İşte
o sözler, Protestan İslam'ın tam karşılığıdır...


....................................

Kubilay Olayı
Manisa'da, Menemen'de ve daha bir çok yerde işgalcilere karşı
bir örgütlenme içerisinde yer almayanlar, cumhuriyetin ilanından
sonra "din elden gidiyor" söylemi ile Hüsnüyadis namlı, Manisa
Mutasarrıf Nakşibendi tarikatı mensubu Giritli Hüsnü Bey'in
kardeş çocuğu olan sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet önderliğinde çoğu cahil insanlar bir araya geldiler...
Bu grup 23 Aralık 1930 günü Menemen'de yaptıkları isyan
girişimi sırasında kendilerini engellemeye çalışan 43. Piyade
Alayı'ndan Piyade Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ile
karşı karşıya geldiler. Kubilay ve beraberindeki askerler gruba
uyarı ateş açtı. Fakat "silahlarında manevra mermisi bulunduğundan
dolayı etkili" olamadılar... Bunu fırsat bilen Giritli
Mehdi Derviş Mehmet ise, "bakın bana mermi işlemiyor" diyerek
kendince kutsallık zırhına büründü. Olaylar sırasında
ağır bir şekilde yaralanan Kubilay, yaralı olarak meydandaki
hükümet binasına girmek istedi. Ama binanın giriş kapısı kapalı
olduğu için giremedi...
Bu nedenle, hükümet binasının hemen yanındaki Kazez
Camii bahçesine yöneldi. Giritli mehdi Derviş Mehmet, Giritli
Şamdan Mehmet ile birlikte Kazez Camii bahçesinde bitkin
bir vaziyette bulunan Kubilay'ın başını bağ testeresi ile canlı
canlı gövdesinden ayırdılar. Sonra da, asteğmen Kubilay'ın
başını yeşil bir bayrağın tepesine takarak Menemen sokaklarında
dolaştırmaya başladılar. Bu sırada, kendilerine müdahale
eden Şevki ve Hasan adlı kahraman iki bekçiyi de öldürdüler.
Olay yerinde toplanan 250 - 300 kişilik ahali ise Kubilay'ın
şehit edilmesi esnasında olaylara hissiz ve seyirci kaldı.
Hatta bir kısmı, olayı tasvip edercesine alkış tuttu. O sırada
sözde mehdi Giritli Derviş Mehmet, Yüzbaşı Fahri'ye "ben
mehdiyim, şeriatı ilan ediyorum. Bana kimse mukavemet edemez.
Karşımdan çekil!" dedi...
Sonunda isyan bastırıldı. Kurşun işlemeyen sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet'e ateş açıldı. Ve bu ateş esnasında Kubilay'ı
şehit eden sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet ile birlikte
Giritli Sütçü Mehmet ve Giritli Şamdan Mehmet öldürüldü. Olayların tertipleyicileri ise Nakşibendi tarikatı lideri Erbilli
Şeyh Esat, işgal döneminin Manisa Valisi Giritli Hüsnüyadis
(1922'de Yunanistan'a yerleşti ve Hristiyan oldu) ve onun kardeş
çocuğu Giritli Derviş Mehmet, Menemen Belediye Başkanı
Şeyh Sükuti ve akın akın Manisa'dan Menemene gelen diğerleri... Hüsnüyadis namlı Manisa Mutasarrıfı, Nakşibendi tarikatı
mensubu Menemen isyanının tertipleyicisi, Nakşibendi tarikatı
lideri Erbilli Şeyh Esat ve Derviş Mehmet, işgal yıllarında
yurdunu savunmak için çete kurmadı, işgal güçlerine karşı
kurşun sıkmadı! Fakat genç Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı çete
kurarak, asker ve iki bekçisine kurşun sıkmakta ve kurşun
sıktığı asteğmen Kubilay'ın başını bağ testeresi ile kesme konusunda
hiç tereddüt etmedi.

 "Menemen isyancısı Derviş Mehmet'in (Menemen-Sümbüller
Köyü) ikinci eşinden torunu, babadan Girit Rum'u, anadan
Mısırlı Arap olan zat şimdi Meclis Başkanlığı yapan (Bülent
ARINÇ) ın dedesidir..."

Emekli Albay Erdal Sarızeybek, "Ya Gazi Paşa Duyarsa" adlı
kitabında, 2003 yılında Manisa İl Jandarma Alay Komutanı olarak
görev yaparken "Nurcular'ın Okuyucular Grubu" olarak anılan bir
tarikata operasyon düzenlendiğini anlatıyordu. Sarızeybek,
tarikatın dini eğitim merkezlerine yapılan operasyonda basılan
evlerden birinin TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın Alanyalı olan
annesi Sevdiye Arınç'a ait olduğunu kaydediyordu Sarızeybek, kitabında operasyonu dönemin Jandarma Genel
Komutanı Org. Şener Eruygur'un da yakından takip et-

tiğini belirtiyor. Kitapta, Sarızeybek ile o dönemde de Meclis
Başkanı olan Arınç arasında geçen telefon görüşmesi yer alıyordu.
Bu görüşmede Arınç Sarızeybek'e, "Annemin evinde
arama yapacakmışsınız. Aramada dikkat edin olur mu, annemin
alt katta bulunan eşyalarına askerler zarar vermesin" diyordu.
TBMM Başkanı Bülent Arınç, Portekiz'e giderken Ankara
Esenboğa Havaalanı'nda gazetecilerin bu konuya ilişkin sorularını
yanıtladı. Bülent Arınç, "Evet, bu olay doğrudur. Ama bu
olayı önüyle arkasıyla değerlendirmem lazım. Onu da inşallah
16 Mayıs'tan sonra daha rahat yaparız" diyordu. Arınç'ın sözünü
ettiği 16 Mayıs'ta yeni cumhurbaşkanı olarak hayal ettikleri
Abdullah Gül Sezer'den görevi devralacaktı, ancak bu düşleri
suya düşüyordu.
Arınç, sözlerine şöyle devam ediyor, "Bu konu üzerinde
Sayın Eruygur'a (dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral
Şener Eruygur) ve o albayımıza (kitabı yazan emekli Albay
Erdal Sarızeybek), ayrıca olayla ilgisi olan pek çok kişiye
söyleyecek çok lafım var. O yüzden 16 Mayıs'tan sonrasını
beklemek zorundayım" diyor, Arınç'ın bu sözleri Ankara kulislerinde
kısa süreli de olsa bir tartışma yaratıyordu.

Özkök Paşa aklıma geldi hani şu emekli
olduğu sırada Sayın Arınç'ı ziyaret edip "demokratikleşme sürecine
katkılarınız unutulmayacak" diyen Özkök Paşa. Dedim
her hal demokrasi bu laik cumhuriyete karşı teşkilatlanmak!

Arınç'ın Yemek Parası
2003 yılının 11. ayının başında Meclis Başkanı Bülent
Arınç'ın annesi ölmüştür, Merhumeye Allah'tan rahmet dileriz. Biz
burada rahmet dilerken, Arınç'ların evlerine gelen misafirlere
yemek verilir.
Yemek çevre lokantalar varken Manisa Emniyet Müdürlüğü
Vali Parkı Polis Lokali'nden gönderilir. Emniyet Müdürlükleri
ne yapsın kapkaççı, soyguncu hırsız, katil kovalamak-tansa
riski daha az olan lokantacılığa soyunmuştur. Tabii ki yapıp
gönderdikleri bu yemeğin bir bedeli vardır. Yaklaşık 400 milyon
lira tutan bu yemeğin ücretinden yüzde yirmi beş de indirim
yapılır...
Yemek bedelini Bülent Arınç, "tıkırt diye ödemiştir" şeklinde
bir düşünceniz varsa yanıldınız demektir. Yüzde yirmi beş
indirimli hesap Vali Parkı Polis Lokalinin kasasından 2. Sınıf
Emniyet Müdürü Yusuf Ünsal'ın önerisi, 1. Sınıf Emniyet
Müdürü Kahraman Koçak'ın 21.11.2003 tarihli "Olur"larıyla
ödenir...

Temmuz 2002 yılında Nevşehir'e ziyaret yapan Tayyip
Erdoğan'a ziyafet çekilir. Çok geçmeden Nevşehir Belediye
Başkanı'nın yemek bedelini belediyenin kasasından ödettirdiği
ortaya çıkar.
Başkan Yalçın Demir kendini şöyle savunur: "Erdoğan'a
yemek vereceğim dedim. Ama bedelini cebimden
ödeyeceğim demedim."

Erdoğan Caddesine Çıkan Sokak ve Sahte Çekler
26 Mayıs 2007 tarihinde Hürriyet Gazetesi'nden Yalçın
Doğan, "Erdoğan Caddesi'ne çıkan sokak" başlıklı yazısında Rize-
Güneysu'da yer alan caddelere Erdoğan ve kendisine yakın
insanların isimlerinin verildiğini şöyle aktarıyordu:
"Tepede bir ampul yanıyor, ağaçlar arasında, ilçeye hakim
olan o tepede, geceleri dev bir ampul yanıyor. Ampul AKP'nin
amblemi.
Burası Rize'ye bağlı Güneysu ilçesi. Başbakan Erdoğan'ın
baba ocağı. Tüm Karadeniz kıyılarında olduğu gibi, yeşillikler
arasında, inci gibi sıralanan ilçelerden biri.
İlçenin merkezinde bir hastane var. Tenzile Erdoğan
Hastanesi. Erdoğan'ın annesinin adını taşıyan, küçük ama, yörenin
ihtiyacını karşılayan modern bir hastane. İlçeden akan derenin
hemen yanı başında.
Dereye paralel bir cadde var. Tabelada Recep Tayyip Erdoğan
Caddesi yazıyor. Hastanenin hemen arkasında. Hastaneden köşeyi
dönünce, bir sokak var. Tabelada Atasay Sokak var. Atasay Sokak
Recep Tayyip Erdoğan Caddesi'ne açılıyor. Erdoğan oralı, üstelik
başbakan. Atasay Sokak neden?
Hastaneyi yapan Atasay Kuyumculuk. Hastaneye Erdoğan'ın
annesinin adı veriliyor. Sokağa da Atasay adı.

Aklıma üç yıl önceki tartışma takılıyor. AKP iktidarı 1
Ağustos 2004'te pırlanta, elmas, yakut gibi mücevherlerin ithalatından
alınan yüzde 18'lik KDV'yi sıfıra indiriyor. İndirimden
kırk bin kuyumcu yararlanıyor Dünya ile rekabet sağlanı-
68
Ergün Poyraz
yor. Kuyumculuk dünyasında Atasay, ilk beş büyük arasında..."

Bu arada, Milli Saraylar Daire Başkanı Dr. Cemal Öz-taş'ın,
11 Mart 2004'te düzenlediği basın toplantısında Bilim ve
Değerlendirme Kurulu'nu tanıtırken, Ümit Doğay Arınç'ı, "Arınç"
soyadını söylemeden tanıttığı ortaya çıktı. Söz konusu toplantıya
ilişkin TBMM'nin resmi internet sayfasında yer alan habere göre
Öztaş, Arınç'ı, "Prof. Ümit Doğan (Celal Bayar Üniversitesi
Rektörü, YTÜ Isı Tekniği Bilim Dalı eski Bşk.)" diye tanıttı..." "TBMM Başkanı Bülent Arınç, eski lideri Saadet Partisi
Genel Başkanvekili Recai Kutan'ın oğlu Murat Kutan'ı, TBMM'de
işe başlattı. TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın ağabeyi Ümit Arınç,
Emine Erdoğan'ın yeğeninin eşi Göksel Gümüşdağ, Başbakan
Erdoğan'ın yanından ayırmadığı, koruma olarak görev yapan
yeğeni Ali Erdoğan'ın kardeşi Ömer Erdoğan bu isimlerden
birkaçı.


Ravza Kavakçı Kan: Belediyenin Avrupa Birliği İlişkileri
Şube Müdürlügü'nde teknik eleman olarak görev yapıyor.
1999 yılında, Fazilet Partisi'nden Meclis'e türbanıyla girmeye
kalkışan ancak dönemin Başbakanı merhum Ecevit'in sert
tepkisiyle karşılaşan Merve Kavakçı'nın kız kardeşi.
Burcu Topbaş: Kadir Topbaş'ın yeğeni Turan Topbaş'ın eşi.
Büyükşehir Belediyesi'nde iletişim danışmanı olarak görev
yapıyor. Burcu Topbaş, Cumhuriyet Bayramı'na, Sidney'deki
kutlamaları uyarlama projesi için, eşiyle birlikte kutlamaları yerinde
izlemek üzere Sidney'e gönderilmesiyle kamuoyunun
gündemine de gelmişti.
Nezahat Şahin: AKP Hükümeti'nin ilk Tarım Bakanı Sami
Güçlü'nün kızı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi İstimlak
Müdürlügü'nde mimar olarak çalışıyor.
İsmail Erdem: AKP İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem'in
amcasının oğlu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Encümen Üyesi.
Ayşe Pakdil Kahveci: TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil'in
kız kardeşi. Büyükşehir Belediyesi'nin Basın Danışmanlığına bağlı
olarak Kadir Topbaş'ın konuşma metnini hazırlayan ekipte
çalışıyor.
Mümin Kahveci: Ayşe Pakdil'in eşi, TBMM Başkan Vekili
Nevzat Pakdil'in de damadı. Ulaşım A.Ş'de, Genel Müdür
Yardımcısı.
Halil İbrahim Ürün: AKP Konya Milletvekili Halil Ürün'ün
yeğeni. İSKİ Tahsilat Takip Müdürü.
Kadir Önder Kar: AKP Genel Sekreteri İdris Naim Şa-hin'in
damadı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi şirketlerinden Ulaşım
A.Ş.'nin İnsan Kaynakları Müdürü.

Tevfik Göksu: AKP Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun
amcasının oğlu. İSKİ Yatırımlar Genel Müdür Yardımcısı.
Ahmet Öcalan: Esenler Belediye Başkanı Mehmet Öca-lan'ın
oğlu. Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Spor A.Ş. Genel Müdürü'nün
Özel Kalem Müdürü.
Ahmet Ketenci: Başbakan Erdoğan'ın büyük oğlu Ahmet
Burak'ın eşi Sema Ketenci'nin ağabeyi. Belediyenin şirketi
Belbim'de teknik müdür.
Musa Karaağaç: AKP Genel Sekreteri İdris Naim Şahin'in
yeğeni. Belediyede şoför olarak çalışıyor.
Murat Kansu: AKP İstanbul Milletvekili Hüseyin Kan-su'nun
yeğeni. Belediyenin Deniz Hizmetleri Müdürlüğü'nde görevli.
Kansu'nun bir diğer yeğeni Cemal Kansu da, Eminönü
Belediyesi'nde zabıta.
Göksel Gümüşdağ: Emine Erdoğan'ın ağabeyi Hasan
Gülbaran'ın kızı Müge Gülbaran'ın eşi. İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Spor Kulübü Başkanı. Gümüşdağ, Küçükçekmece
ilçesinden de Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi.
Ömer Erdoğan: Başbakan Erdoğan'ın yanından ayırmadığı
koruma olarak görev yapan yeğeni Ali Erdoğan'ın kardeşi.
Belediyenin fotoğrafhanesinde görevli.

1 Ocak 2007'den itibaren çalışanlar için diş protez yapımları
bile sınırlandırılacakken, TBMM, milletvekillerinin ağız
sağlığı için keseyi açtı. Milletvekilleri ve birinci derece yakınlarının
faturası TBMM tarafından karşılanacak 'vidalı diş sayısı'
arttı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Nükhet Hotar Göksel'in
implant tedavisi faturasının ödenmemesinin ardından TBMM
Başkanlık Divanı, tedavi yönetmeliğinde değişikliğe gitti.
AKP'li Hotar'ın implantlarının bedeli de yönetmeliğin öngördüğü
koşullara uymadığı ve sınırları aştığı gerekçesiyle
TBMM tarafından faturası ödenmemişti. Konuyla ilgili yakınmalar
üzerine TBMM Başkanlık Divanı toplanarak, yönetmeliği
değiştirdi. 21 inci maddedeki sınırlamalar kaldırıldı ve her
çene için altı implant yapılabilmesine olanak sağlandı. Yönetmelik
yürürlüğe girmesi için Başbakanlığa gönderilirken, yayımlanıncaya
kadar kamuoyuna yansımaması için de gizli tutuldu.


Ülker'in ortakları arasında Başbakan yer almış, Kola Turka
şapkası giyerek pozlar vermiş, açılışlarda Kola Turka'yı
elinden düşürmemiş, arabasından çocuklara Ülker mamulleri
dağıtırken gazetelerde ve Tv'lerde görüntüleri yayınlanmıştı.
Asıl soyadları Berksan olan Ülkerler Kırımdan göçen ve
Yahudi soyundan gelen isimlerin ağırlığı olan bir şirketti. Burası
da Kırım kökenli Rus Yahudilerinin adeta karargahı idi.
Yani Musa'nın ticari sahada faaliyet gösteren şirketiydi. Bu
gruba bağlı şirketlerden Ülker Gıda'da Bülent Arınç'ın bacanağı
Süleyman Kaya, fabrika müdürü olarak çalışıyordu. Masonları
Hiram Usta'nın kulları olarak niteleyen Arınç, Ülkerlerin
Masonlarla ortak faaliyetleri hakkında nedense konuşmuyordu.
Bunlardan biri de Ülker'in finansör olduğu Mozart
Günleri idi. Bilindiği gibi Mozart, Müslümanların ve Türklerin
yok edilmesini isteyen bu konuda şiirler yazan bir alçaktı.
Onun bu özelliği herkesçe bilinmesine rağmen, kanında zerre
kadar Türklük, kalbinde zerre kadar Müslümanlık taşıyan bir
insan Mozart'ı övebilir mi


 "Ülker Müzik Günleri'nin bu yılki adı: "Mozart'la Sonsuzluğa
Yolculuk" Wolfgang Amedeus Mozart'ın doğumunun 250.
yılında, konserler, etkinlikler 11 ile 13 Mart 2006 arasında
gerçekleştirilecek..."

Mozart'ın,
zil ve davul gibi Türk enstrümanlarını da kullanarak, 'İmparator
olmak istiyorum' adlı bir Alman savaş şarkısı bestelediğini, bu
parçayı Osmanlı'ya savaş açmaya hazırlanan İmparator II.
Jozeph'in ısmarladığını anlatıyor ve şarkının ilk dörtlüğünü şöyle
veriyordu.
"İmparator olmak istiyorum
Silkelemek istiyorum Doğu'yu,
Titretmek istiyorum Müslümanları,
Konstantinopolis benim olmalı..."


Ermeni Hırant Dink'in "Türk'ten boşalacak zehirli kanın
Ermeni'nin temiz kanı ile değişeceğini" söylediği, sözlerden
savcılığın beraat ettirilmesini istemesinden, İstiklal Marşına karşı
yaptığı saygısızca açıklamalarının ardından hiçbir tepki
almamasından olacak, Ülker grubu çıtayı yükseltiyor, Mozart
isimli Masonu göklere çıkaran yayın ve etkinlikleri Müslüman
Türk milletinden kazandığı paralarla finanse ediyordu.

12 Mart 2006 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde Ülker'in
"Mozart'la Sonsuzluğa Yolculuk" başlıklı reklamları yayınlanıyordu.
Atatürkçü(!) Cumhuriyet Gazetesi, İslamcı-muhafazakar
Ülker, İmparator olmayı; Türk illerini silkelemek, Müslümanları
titretmek ve İstanbul'u Bizans yapmak için isteyen
Mason Mozart...

23 Eylül 2004 tarihli Ticaret Sicili gazetesini incelerken hiç
olmayacak gibi gelen bir durumla karşılaşıyor, Efes Ülker ya da
Özilhan ve Ülker ortaklığına rastlıyordum.
Ticaret sicil gazetesinde bu ortaklık şu şekilde yer alıyordu:
"Ticaret ünvanı: Polinas Plastik Sanayii ve Ticaret Anonim
Şirketi...
Merkezi İzmir'de 1378 Sokak No:4/l Kordon iş hanı, Alsancak,
adresinde olup, ticaret sicilinin merkez- 57823 numarasına
kayıtlı yukarda ünvanı yazılı Şirket'in 26.04.2004 tarihinde yapılan
olağan genel kurul toplantısında,
Ana sözleşmesinin 4. ve 6. maddelerinin tadil edildiği, yönetim
kurulu üyeliklerine;
Sabri Ülker, Orhan Özokur, Murat Ülker, Hüseyin Avni
Metinkale, Georg R Wiederkehr, Dan Zelouf, Tuncay Özilhan,
Mustafa Uysal, Mahmut Mahir Kuşçulu, A. Cumhur Büyüka-kıncı
3 yıl için;
Denetim Kurulu Üyeliklerine;
Güneş Yıldız, Ataman Yıldız, Musa Doğan, Ahmet Bal 1 yıl
için seçildikleri bildirilmiş tescil ve ilanı istenilmiş olmakla buna
dair olan tutanak ve 06.07.2004 tarihli kararın sicile T.t.K.h göre
10.09.2004 tarihinde tescil edildiği ilan olunur.
Yine aynı günkü genel Kurulda Efes-Ülker ortaklığının 1.
derecede imza yetkilileri şu şekilde oluşuyordu;

Rıfat Hassan yeni katılmış görünse de yıllardır Ülkerlerin
kakao ihtiyacını karşılıyordu.

Ülker'in Ermeni Ortaklan
Ülkerlerin Amerikalı, Alman, Yahudi, Rum ortaklarının
yanında Ermeni ortakları da yer alıyordu. Doğan Matbaacılık
Ambalaj Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi adı altında faaliyete
geçirdikleri şirketteki Ermeni ortakları şu isimlerden oluşuyordu:
Dikran Mihran Acemyan
Dikran Acemyan
Fotini Acemyan
Aynı şirketteki diğer ortakları ise; Karabet Kalender, Vahram
Serap, Sevim Bardakçı, Sebahattin Saraç, Yener Mehmet
Sonuşen'den oluşuyordu.
Ermeni Azeri savaşında Ermenilere Ülker grubundan 18
ton malzeme gönderiliyor, bu malzemenin çikolata olduğu iddia
ediliyordu. Savaşın ortasında Azeriler ekmek bulamaz. Bir
milyon savaş kaçkını açlık ve sefaletle pençeleşirken, Ermeniler,
Ülkerler sayesinde çikolata dağlarına kavuşuyorlardı.
Aynı Ülkerler yıllardır, milliyetçi-mukaddesatçı çevrelerin
de en büyük hamileri (koruyucu-kollayıcıları) arasında yer alıyorlardı.
Sözgelimi bunlardan biri de Türk Dünyası Yazarlar
ve Sanatçılar Vakfı'ydı... Fetullahçıların Abant toplantılarının
tertipçilerinden olan bu vakfın ihdas ettiği "Türk Dünyasına
Üstün Hizmet Ödülü" Ülkerlere de verilmişti. Abant toplantılarının larının değişmez isimlerinden biri de Bülent Arınç'tı. Ermenistan'a
uygulanan ambargoyu delmek de Türk Dünyasına üstün
hizmetin bir göstergesi olmalıydı!

Arınç'ın sahip çıktığı Prof. Dr. Atilla Yayla 20.11.2006 tarihinde
AKP İzmir İl gençlik Kolları tarafından düzenlenen bir panelde
şunları söylüyordu:
"Kemalizm ilerlemeden çok gerilemeye tekabül eder. İleride
artık bizlere; neden her yerde bu adamın heykelleri ve fotoğrafları
var diye soracaklar. Bunun üstünü örtemezsiniz ileride
bize soracaklar..."

Fetullah Gülen'e yakınlığı ile tanınan Özel Samanyolu Liselerinin
20. Kuruluş yıldönümlerine Meclis Başkanı sıfatı ve eşi
Münevver Arınç ile katılan Bülent Arınç, bu okullarda okuyan
oğlu Mücahit Arınç'a plaket veriyordu. 31. 5. 2006 tarihinde: " Fethullah Gülen benim dostum."
diyen Arınç. 18 Haziran 2006 tarihinde, Gülen'in yurda dönmesini
ise "Bitsin artık bu vuslat" sözleriyle teşvik ediyordu:

Arınç'ın Vuslat gerçekleşsin çağrısının ardından, DP Genel
Başkanı Mehmet Ağar da "Şimdi gurbette olan, hasta olan
Fetullah Gülen bu hayalin mimarıydı. Hayali gerçekleşti" sözleri
ile Arınç'a destek veriyordu.

Emniyetin övgüler düzdüğü Gülen; özlediği, arzuladığı nizam
içinde İstanbul Çamlıca'da yaptığı bir konuşmasında şöyle
haykırıyordu:
"Bir gün gelecek semavat, zemin; bütün düzeniyle, nizamıyla
İslam'ın bembeyaz eline teslim olacak. Yed-i Beyza İslam'a,
yani Hz. Musa'nın harikalar meydana getiren asayı taşıyan
mübarek eli demektir. AK ŞERİATA, ak yola, ak sisteme,
ak el... NASIL OLSA OLACAK!.."
Gülen, bu iddiasını da ."İnancın Gölgesinde-2, adlı kitabının:
207. Sayfasında yer alan şu sözleriyle pekiştiriyordu:
"Medine döneminde ise, iktisat ve içtimaiyatta, hukuk ve
muharebelere ait meselelerin gündeme geldiğini ve bir SİTE
DEVLETİNİN kurulma çalışmalarının başladığını görüyoruz.
Bütün peygamberler için değişmeyen BU KANUN, BAŞKA
HİÇBİR DEVİRDE DE DEĞİŞMEYECEKTİR"
Gülen, tebliğ ve cemaatleşmenin ardından, Takıyye sanatının
en önemli virtüözlerinden biri olduğunu şu sözleri ile kanıtlıyordu:
"Yapılan hareket, kime karşı yapılıyorsa, tavrımız onlar tarafından
hiç hissedilmeden ve sezdirilmeden yapılmalıdır ki,
hedefi vurma ve yara almadan da dönmek mümkün olsun"


Tutturmuşlar bir Nazım, her fırsatta gizli hülyalarını açığa
vurup duruyorlar. Gerçeği bilmeyen Türk gençliği ise ister istemez
bu gizli emellerin çekim alanına giriyor.
Oğlu Mehmed'e yazdığı mektupta Nazım ne demektedir:
"...Bizim hudutlarımız içinde Ermeniler de, Rumlar da,
Kürtler de yaşıyor. Öyleyse, dili, dini, devleti ve devlet hudutlarını
birleştirsek, yani bu üç hususta müşterek olan insan topluluğuna
millet derler, desek olur mu? Bu da olmaz"
Gördünüz mü Üniter bir devlet anlayışı bu yazımda?
Yazdığı bir başka yazıda Nazım ne zırvalıyor bir de buna
bakalım:
"Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra, Türk idarecileri
ve egemen çevreleri, Kürt halkına tanımayı vaad ettikleri millet ve
insan haklarını tanımadı. Hatta işi Kürt milletinin millet olarak
varlığını bile inkara kadar götürdü." (K.B adlı bir Kürdolog
arşivinden)

Kürtler tarafından örgütlenen yürüyüş ve gösterilere Nazım
Hikmet'in aile fertlerinin de katıldığını görüyoruz.
Örneğin Polonya'da öğrenim görmekte olan Kürt öğrencilerinin
Varşova'da yapmış olduğu bir yürüyüşte Nazım Hikmet'in
oğlu Mehmed ve üvey kızı Renan ön sırada yer almışlar.
O yıllarda Polonya'da öğrenim görmekte olan Kürtlerden
Memo Y—'in ifadesine göre bu yürüyüş esnasında taşınan
Kürdistan haritasını da Nazım Hikmet'in eşi Münevver Hanım
kendi eliyle yapmış. Kürdistan haritası ve Kürdistan sözcüğünün
büyütülmüş birer harfini göğüslerine asan öğrencilerin
yer aldığı bu yürüyüşün ön saflarında Renan'ın ve Memo Y— -
'in Kürt ulusal giysileriyle yürüdüğünü görüyoruz."
Rus ajanı Nazım Hikmet de bir Atatürk düşmanıdır

Nazım'ın KAFATASI, BİR ÖLÜ EVİ ve UNUTULAN
ADAM isimli oldukça basit piyesleri Şehir Tiyatrosu'nun (Darulbedayi)
sahnesinde aylarca oynanmış Nazım'a hem para
hem şöhret temin etmişti. Üstelik Nazım'ın şöhreti Atatürk'e
kadar ulaşmıştı.
Atatürk de, Nazım adına yapılan bu geniş reklam ve propagandaya
pek itimat etmediği için:
"Şunun bir şiirini kendi arzından plağa alın getirin bakayım"
demiş. Nazım'ın "Hazer" ve "Salkımsögüt" şiirleri kendi
diliyle plağa alınarak Atatürk'e dinletilmiş, Atatürk bunları dinledikten
sonra aynen:
"Bu şiirlerde Türk Milleti'nin hayatına kasteden bir bomba
var" demişti..."

"Yurdumuzdaki solcular tarafından büyük vatan şairi olarak
tanıtılan, fakat kendisi tarafından; "Beni Stalin yarattı" diyen,
Nazım Hikmet Verzansky Kore'de savaşan Türk askerleri
için şu şiiri yazmıştır:
Söylenecek bir sözün varsa
Ahmet teslim ol,
Yitirmedinse insanlığını,
Çoluk çocuk naşıyla dolu
bir çukurda teslim ol,
Biz Türkler yiğit izdir
Yiğitliğin zerresi kaldıysa sende
Teslim ol
Tesim ol, ananın başı için
Teslim ol Türk halkı adına
Ahmet kardeşim,
Kardeşlerine teslim ol..."
Bülent Arınç Nazım'ın mezarı başında kendini bulmuş
olacak ki, ağlamış ve mezarının Türkiye'ye getirilerek bir ceviz
ağacının dibine gömülmesini istemişti

bürokrat, milletvekili, bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı
olarak ülke yönetimine yıllarca damgasını basan
İslamcı Turgut Özal da İlim Yayma Cemiyeti'nin Vakıf kurucuları
arasındaydı.