1 Mayıs 2021 Cumartesi

cengiz özakıncı islamda bilimin yükselişi ve çöküşü

• Ö nceki d ü zen d e savaş tutsakları ö ld ü rü lü rk en , köleci 
d ü z en d e tu tsak ların ö ld ü rü lm ey ip çalıştırılm ası; böylece b ü y ü k 
b ir em ek o rd u su n u n örgütlenm esi ve dolayısıyla üretimin art-
ması ve kişiso y u n u n doğaya eskisinden daha egemen b ir k onum a 
yükselm esi.
• Ö nceki d ü z en d e herkes ortaklaşa ü retim in içinde y er 
alm ak zo ru n d a o ld u ğ u için kim seye boş vakit kalm ad ığ ın d an 
d ü şü n sel uzm an laşm a yok ve dü şü n sel ilerlem e yavaşken; köleci düzende köle çalıştıranların kendilerini düşünsel işlere ve-
rebilecek boş vakti ve uygun ortamı bulmalarıyla, düşünsel çı-
lanlarda uzmanlaşmanın başlaması; dolayısıyla, doğaya egemen ol-
ma aracı olarak bilimlerin ortaya çıkıp gelişm esi.

bdülham id gibi ülkeyi otuz iki yıl M eşruti özgürlük ve M eş­ ruti haklardan yoksun bırakıp M onarşi'yle yöneten bir padi­ şaha ya da son O sm anlı Padişahı ve Halifesi V ahdettin'e mürteci diyebiliyorlar mı? H ayır, tersine, irtica ve mürteci kavram larının tanım ını doğru yapıp, sonra da irtica ve mürteci tanım ına en yakışan kişi ve kurum lan, örnek diye yüceltiyorlar.


Öldürülme ve düşürülme korkusu nedeniyle yönetimde kimselere güvenemeyişinden dolayı her işi doğrudan Ab­ dülhamid yapmaya kalkınca Saray'ın etkisi çoğalmış, Abdülhamid'in yaşadığı ev olan Yıldız sarayı, herkesin her iş için başvurduğu küçük büyük her işin görüldüğü bir yer olup çıkmıştı. Her iş doğrudan doğruya Abdülhamid'in evi olan Yıldız sarayında görülüyor ve Abdülhamid'in Yıldız sarayından verdiği yasaya uymaz keyfi buyruklar çarçabuk yerine getiriliyordu. (...) Abdülhamid, devlet görevlilerine güvenmediği gibi halka da güvenmiyor, bir evde ya da gezinti yerinde üç dört kişinin toplanmasına dahi kötü amaçlar yüklenerek yönetimle hiç ilgisi olmayan halk katmanlarından bir çok kimseler salt bir kaçı bir yerde buluştular diye tutuklanıyor, sürgüne gönderiliyor; dahası bir aralık tekkelerde zikir ve ibadetin yasaklanması bile söz konusu oluyordu. Abdülhamid'in korkuları, takıntıları arttıkça halkı daha çok düşman gördü ve herkesin en küçük davranışına varıncaya dek araştırılması için gizli bir polis gücü örgütledi.33 Abdülhamid'in güvensizlik duygusu yakınlarına dek uzanmış, kendi oğullarını dahi çok sıkı bir biçimde gözetim altında bulundurduğu gibi, oğullarıyla ilişki kurmak şöyle dursun yolda onlara selam vermek ya da dairelerde bilmeyerek bir iki söz söylemek en acıtıcı cezalara çarptırılmaya yetecek bir suç sayılmaya başlanmıştı. Casus­ luk Abdülhamid döneminde en kazançlı iş olunca, yaradılış­ ça temiz, doğru, çekingen olan kimseler bile bu yola sapmış­ lardı. Jurnalciler, usa düşe gelmez gerçeğe aykın karaçalmalar ve kötülemeler yapsalar dahi ceza görmediklerinden ve yaptıkları gammazlamaların önem ve değerine göre büyük parasal ödüller aldıkları görüldüğünden, bu gönüllü hafiyelerin sayılan ve etkinlikleri amaçlandığının çok ötesinde artmıştır. Bunların kötülüğünden halk birbirine iki söz et­ mekten çekindiği gibi sıradan işlere ilişkin söylenen sözler dahi haince yorumlarla çarpıtılıp aktarılarak söyleyenlerin başına büyük büyük dertler açılmış ve kardeşin kardeşi, oğulun babayı gammazlayp tutuklatarak sürgüne göndertip bu yoldan gelir sağladığı çok görülmüştür. Bu durum, diğer bu


(...) Uluslararası bilimsel değeri olan yayınlar "Bilimsel Enformasyon Enstitüsü" (ISI) tarafından ülkelerine göre tasnif ediliyor ve hem yayın sayısı hem o ülkenin dünya sıralamasındaki yeri belirlenerek "Science Citation Index" adıyla yayınlanıyor. 1980-1993 döneminde Türkiye ve İran kaynaklı bilimsel yayınların sayısı şöyle: Türkiye: 1980'de 390 iken 1993'te 1492'ye yükselmiş. İran: 1980'de 339 iken 1993'te 242'ye düşmüş. İran'da devrimden önce, mesela 1978'de bilimsel yayın sayı­ sının 610'a kadar çıktığını hatırlarsak, Devrim'in bilimi nasıl gerilettiğini daha iyi anlarız. (...) Mesele rejimlerin totaliter olmalarından doğuyor. Bilim­ sel Sosyalist Küba'nın durumu daha kötü: Bilimsel yayın sayısı 1980'de 75 iken, 1993'te ancak 185'e çıkabilmiş. Küba gibi "petrolsüz" bir ülke olan Güney Kore'nin 1993'teki bi­ limsel yayın sayısı 2839'dur! Bizim de çok ilerimizde... TÜBİTAK'ın çıkardığı Bilim ve Teknik dergisinin 75 bin adet sattığını öğrenince çok sevindim. Yükselen yayın grafiğimiz ve genç kuşaklarda bilime artan ilgi, geleceğimizin aydınlık olduğunun kanıtlarıdır.48


H um eyni dönem inde bilim geriliyor H um eyni D evrim i'yle İran'da kurulan dingilder yöne­ tim in A bdülham id yönetim ine ne denli benzediği bilim deki ge­ rilem eden anlaşılıyor. Science Citation Index'e göre İran'da H u­ m eyni yönetim i altında bilimsel yayınların sayısı yıllara göre şöyle olmuş: 1978 Şah Dönemi................: 610 -1979 Humeyni Devrimi1980 Humeyni Dönemi........: 339 1981 Humeyni Dönemi........: 227 1982 Humeyni Dönemi........: 143 1983 Humeyni Dönemi........: 126 1984 Humeyni Dönemi........: 113 1985 Humeyni Dönemi........: 115 1986 Humeyni Dönemi.........: 149 1987 Humeyni Dönemi..........: 136 1988 Humeyni Dönemi..........: 118 1989 Humeyni Dönemi..........: 117 1990 Humeyni Dönemi..........: 137 1991 Humeyni Dönemi..........: 179 1992 Humeyni Dönemi..........: 198

İran'da H um eyni D evrim i'nin bilim de gerilem eye ne­ den oluşu, m ollaların toplum sal yaşam a yön verm eye başla­ m asının bir sonucu. N evval Çizgen H um eyni D evrim i sırasında İran'da tanık olduğu olayları "İki Ülke İki Devrim: Türkiye İran" adlr kitabında ayrıntılarıyla anlatıyor: İran'da mollalar cennetin anahtarını satıyor: Cennetin neresinden kaç parsel istiyorsanız, fiyatı ona göre! İnsanlar mollalardan aldıkları anahtarları boyunlarında taşıyorlar. İran tarafından cennet de parsellenmiş durumda. Tıpkı Ortaçağ'daki Hıristiyan ruhban sınıfı gibi. Bizde (Türklerde) hiç olmayan bir Müslümanlık bu. 49 İran'da mollalar Ay'a gidildiğine inanmıyor: Ali'nin köyde bir evi varmış. Köydekiler


1450 lerde O sm anlı'nın Bizans'ı ele geçirip A vrupa orta­ larına doğru ilerlem esinden büyük bir korkuya kapılan A vru­ pa, Türk yayılm asına karşı din kardeşliğine ve din birliğine dayalı direniş anlayışının H ıristiyanlar arası m ezhep boğaz­ laşm aları nedeniyle başarıya ulaşam ayacağını 400 yıllık dene­ yim ler sonunda kavrayarak, din birliğinden u m u d u n u kesip soy kardeşliğine, ırk birliğine yönelm iş ve A vrupa topraklarında ya­ şayan yığınları kan kardeşliği düzlem inde birleştirebilm ek am a­ cıyla, H ıristiyanlık öncesi bir yitirilmiş cennet imgesi tasarlayıp. Eski Y unan ve Roma İm paratorluklarının anısını diriltm iştir. Roma Imparatorluğu’nun ilk kurucuları olarak benimsenen Remus Romulus kar­ deşlerin dişi kurt tarafından emzirilmesi Rönesans döneminde anıtlaştırılmıştır. İ.Ö. 500’lerde yapılan dişi kurt anıtına Remus ve Romulus figürleri Rönesans döne­ minde eklenmiştir. Anlam ını "birer Remus ve Romulus gibi Hıristiyanlık ön­ cesinde yeniden doğmak" diye özetleyebileceğim iz Rönesans'ta aydınlar, A vrupa topraklarında yaşayan ve Türk korkusu altın­ da titreyen yığınlara: Korkmayın, geçmişte biz Türklerden çok daha güçlüydük. Atalarımız, Türklerinkinden çok daha büyük bir İmpara­ torluk kurmuştu. Roma İmparatorluğu'nu düşünün. Bu İmparatorluk Hıristiyanlıktan önce kurulmuştu. Remus ve Romulus tüm AvrupalI­ ların ortak atasıdır. Hepimiz aynı atanın çocuklarıyız. Damarlarımızda Eski Yunanların, Romalıların kanı dolaşıyor. Öyleyse Hıris­ tiyanlıkta mezhep ayrılıklarına düşüp birbirimizi yiyeceğimize, Osmanlı-Türk'e karşı kan kardeşliğinde birleşelim. Türkleri ancak kan kardeşliğinde birleşip, Roma imparatorluğumu yeniden kurmak üzere davranırsak püskürtebiliriz, dem işlerdir.

"Aden Bahçesi" T evrat'ın yaratılış (tekvin) bölüm ünde, ortak ana-babası olan A dem ile H avva, dünya toprağı üzerinde, Dicle ve Fırat ırm akları dolaylarında "A den Bahçesi" olarak anılan cennette yaşam aktaydı: Ve Allah yaptığı işi yedinci günde bitirdi.(...) ve toprağı işlemek için adam yoktu.(...) Ve Rab Allah, yerin (yarattığı dünyanın) toprağından adamı yaptı, ve onun burnuna yaşam soluğunu üfledi; ve adam yaşayan can oldu. Ve Rab Allah, şarka doğru Aden'de bir bahçe dikti; ve yaptığı ada­ mı oraya koydu. Ve Rab Allah görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağacı, bahçenin ortasında hayat ağacını, ve iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi. Ve bahçeyi sula­ mak için Aden'den bir ırmak çıktı; ve oradan bölündü, ve dört kol oldu. Birincinin adı Pişon'dur; kendisinde altın ma­ deni bulunan bütün Havila yöresini kuşatır, ve bu yörenin altın madeni iyidir; ve orada ak günnük ve akik taşı vardır. Ve ikinci ırmağın adı Gihon'dur; bütün Kuş ilini kuşatan odur. Ve üçüncü ırmağın adı Dicle'dir; Aşur'un önünden akan odur. Ve dördüncü ırmak Fırat'tır. Ve Rab Allah, ada­ mı aldı; baksın ve onu korusun diye Aden Bahçesi'ne koy­ du. Ve Rab Allah adama emredip dedi: Bahçenin her ağacın­ dan istediğin gibi ye, fakat iyiliği ve kötülüğü bilme ağacın­ dan yemeyeceksin; çünkü ondan yediğin günde mutlaka ölürsün. Ve Rab Allah dedi: Adamın yalnız olması iyi değil­ dir; kendisine uygun bir yardımcı yapacağım.(...) Ve Rab Al­ lah adamın üzerine derin uyku getirdi, ve o uyudu; ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı, ve yerini etle kapadı; ve 63 Rab Allah adamdan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı; ve onu adama getirdi. Ve adam dedi: Şimdi bu benim kemiklerimden kemik, ve etimden ettir; buna "Nisa" deni­ lecek, çünkü o "İnsan"dan alındı. (...) Ve adam ve karısı, iki­ si de çıplaktılar ve utançları yoktu. (...) Ve kadın gördü ki, (Tanrı'nın dokunulmasını yasakladığı) ağaç yemek için iyi, ve gözlere hoş, ve anlayışlı kılmak için arzu olunur bir ağaç­ tı; ve onun meyvasından aldı, ve yedi; ve kendisiyle beraber kocasına da verdi; ve o da yedi. (...) Ve Rab Allah, kadına dedi: Zahmetini, gebeliğini ziyadesiyle çoğaltacağım; ağrı ile evlat doğuracaksın (...). Ve Adem'e dedi: Karının sözünü dinlediğin ve ondan yemiyeceksin diye sana emrettiğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetli oldu. Ömrünün bütün günlerinde zahmetle ondan yiyeceksin; toprağa dönünceye kadar, alnının teriyle ekmek yiyeceksin; çünkü ondan alındın, çünkü topraksın ve toprağa dönecek­ sin^...) Böylece Rab Allah onu Aden Bahçesi'nden (..) çıkardı ve kovdu.76

4 Ocak 2021 Pazartesi

ZİHİN KONTROLÜ - ÖMER ÖZKAYA

frekansla herhangi bir kimsenin

beynine bir duyum-mesaj gönderme teknolojik olarak mümkündür. Bu

konu üzerinde gizli haber alma teşkilatları, gerek CIA ve gerekse KGB

uzun süreden beri çalışıyorlar ve halen de çalışmaktadırlar. Bu, tamamen

organize edilebilse çok iş yapılabilir. Mesela Amerikan Haber

alma Teşkilatı, bir Rus generalinin zihnine göndereceği mesajlarla onu

intihar ettirebilir.

Şeytan insana istediğini yaptırmak için bir

dalga harekatına nüfuz eder.


Çevre bireyin hayatını giderek daha çok baskı altına almaktadır.

Onun artık belirli çerçeveler içine kapatılmadan, ya da dışarıdan

gözetleyici bakışların denetimine girmeden sadece kendi kendisiyle

baş başa kalabileceği birkaç küçük alan kalmıştır."

Edward V. Long

ABD Missouri Senatörü


Kısmen kanıtlanan iddialara göre NSA, bunu "sinyal istihbaratı" adı

verilen bir sistemle yapıyor. Bu sistem dünyada elektrik taşıyan herşeyin

çevresinde manyetik alan olduğu ve alanların elektromanyetik

dalgalar yaydığı teorisine dayanıyor. NSA'nın geliştirdiği sistemle uydular

aracılığıyla dünyanın neresinde olursa olsun bir canlıyı kontrol

altına almak veya izlemek mümkün.


işinin elektromanyetik dalga boyunun tespit edilmesi... Herkese göre

değişen ve 3-50 hertz arasındaki elektromanyetik dalga boyutunun tespitinden

sonra, bu dalga boyu bilgisayara giriliyor ve artık 24 saat o

kişi uydular ve çeşitli araçlar aracılığıyla takip edilebiliyor. Bilgisayarlar

aracılığıyla şüpheli kişideki elektriksel hareketleri analiz eden NSA,

kişinin beyin haritasını çıkararak düşüncelerini de okuyabiliyor.

Konuşma merkezindeki elektrik akımının analizi sayesinde hedef

kişinin sözleri dahi tespit edilebiliyor, görme merkezi analiziyle kişinin

gördüklerine ulaşılabiliyor...

Davranışlar da Kontrol Edilebiliyor

Sinyal istihbaratı sistemi tersten de kullanılabiliyor. Bu teknolojinin

ürperten boyutu da aslında burada yatıyor. Yani bir kişinin elektromanyetik

dalgalarına kilitlenip uydu aracılığıyla yapılan takip, onu

yönlendirmede de kullanılabiliyor. Hedefin beynindeki çeşitli merkezlere

gönderilen elektromanyetik sinyallerle kişinin görme, işitme, koklama,

hareket etme gibi her türlü duyu ve davranışı değiştirilebiliyor.

Gönderilen sinyaller sayesinde hedef kişi, başkalarının duymadığı

sesleri duyabiliyor ya da görüntüleri görebiliyor. Burada, yukarıda

değindiğimiz bir noktanın tekrar altını çizmekte yarar var: Beyindeki

elektromanyetik dalga frekansı her insanda farklı olduğu için belirli bir

kişiye gönderilen görüntü, ses ve benzeri sinyalleri diğer insanların hissetmesi

mümkün olmuyor. Bu nedenle elektromanyetik tacize maruz

kalan kişilerin itirafları yeterli delil olmadığı için tamamıyla

kanıtlanamıyor...


ABD bu yeni teknolojiyi tanımaya ve geliştirmeye çalışırken, 1974

yılında V. P. Kaznacheyev adındaki bir bilim adamı, ölümün uzak bir

mesafeden ultraviyole ışınlarının nakledilmesiyle gerçekleştirilebileceğini

kanıtladı. Aynı yılda bir Çek mühendis, Robert Pavlita ise

böcekleri uzak bir mesafeden "psikotronik" cihazlar kullanarak öldürebildiğini

gösterdi. Amerikan Haber alma Servisinin, Pavlita'nın

çalışmalarıyla ilgili raporuna göre, bu bilim adamı, insanda güçlü

psikolojik rahatsızlıklara ve ölüme neden olacak kapasiteye sahip olan,

biri 320 km, diğeri daha uzun mesafeden etkili olan iki "psikotronik"

silah geliştirdi


Bilderberg'çilerin Global Kontrol Projesi

Davit Ickei'nin, "Brilliant Book" adlı kitabında, 1986 yılında bulunan

ve "Sessiz bir savaş için sessiz silahlar" isimli 1969 yılına ait, diğer bir

versiyonu ABD Donanması'nda yer alan bir belgeden söz ediliyor. Ickei,

"Bu belge, beyin yıkama tekniklerini çok güzel açıklamaktadır.

Benim elimde bulunan versiyon, kitlesel zihin kontrolünün politikasını

anlatmaktadır" diyor. Belge, uzaktan beyin/zihin kontrolü teknolojisiyle

egemen güçlerin nasıl bir dünya tasarladığını ortaya koyuyor:

"Bu belge 'Sessiz Savaş...' 1954 yılında uluslararası seçkinlerin bir toplantısında

açıklandı" demektedir. Bilderberg Grubu ilk defa 1954'de

toplandı. İşte muhtevadan bir çeşni: "Tecrübeyle ispat edilmiştir ki, bir

sessiz silahı korumanın ve halk kontrolünü ele geçirmenin en basit

yolu, onları bir taraftan şaşkın, organizasyonları bozulmuş, ilgilerini

43/418

gerçekten önemi olmayan başka sorunlara çekilmiş bir durumda

tutarken, diğer taraftan disiplinsiz ve temel sistem prensiplerinden

habersiz tutmaktır."

Belgede bunun ekonomi, eğitim ve sosyal hayatta uygulanacak metotlarla

nasıl başarılacağı anlatıldıktan sonra "Uzaktan Zihin Kontrolü"

nün tarifi ve nasıl kullanılacağına geçiliyor:

"Bu, bir generalin yerine, bir bilgisayar programcısının çalıştırıldığı;

bir silahın yerine, bir bilgisayardan; barut tozu yerine, veri işlenmesiyle

sevk edilen; mermilerin yerine, durumları ateşleyen bir sistemdir. Bu,

aşikâr gürültüler çıkartmaz, aşikâr fiziksel yaralanmalara neden olmaz

ve herhangi bir kişinin günlük sosyal hayatına alenen müdahale etmez.

Anlaşılmaz fiziksel ve zihinsel bozukluklara neden olan ve anlaşılmaz

bir şekilde günlük hayata müdahale eden, yani ne aradığını bilen eğitimli

bir gözlemci için anlaşılmaz olan sesler üretse bile halk bu silahı

anlayamaz, bu nedenle de silahlı saldırıya uğradığına ve baskı altına

alındığına inanamaz. Halk, içgüdüsü ile bir şeylerin yanlış olduğunu

hissedebilir, fakat sessiz silahın teknik özellikleri nedeniyle, duygularını

makul bir şekilde izah edemez veya kendi zekasıyla problemi

çözemez. Bu nedenle, nasıl yardım isteyeceğini ve buna karşı kendilerini

savunmak için diğerleriyle nasıl birleşeceğini bilmez. Sessiz bir silah,

tedricen uygulandığında, baskı (psikolojik baskıdan ekonomik

baskıya kadar) çok artarak devam edemeyecek hale gelene kadar, halk

bunun varlığına uyum sağlar. Bu nedenle sessiz silah biyolojik

mücadelenin bir cinsidir."

Yukarıda alıntılar yaptığımız belge, özetle insanların toplu olarak,

egemen güçler tarafından "Sessiz ses" yani yukarıda bahsettiğimiz silahlar

kullanılarak köleleştirilmesinden bahsediyor.


Syracuse Üniversitesi'nden Prof. A. Sehu, bilgisayarda depolanmış bilgileri,

beynin alıcı reseptörlerine bağlamak için araştırmalar yapıyordu.

Aynı üniversitede şimdi dekan olan Prof. Dr. Ceylan Türkkan, vaktiyle

solucanlar üzerinde yaptığı bir deneyde, yuvasını ezberlemiş olan

böceğin hafıza bölgesinden sıvı alıyor ve o yuvayı hiç bilmeyen bir

başka solucana şırınga ediyordu. Bu "Yabancı" solucan ötekinin

yuvasını, eliyle koymuş gibi buluyordu


Bu Seçkin Sınıf'ın üyeleri ya dördüncü boyutsal sürüngenimsi ırkın

insan vücudunda direk hayat bulmuş varlıkları ya da aynı ırk tarafından

zihinleri kontrol altına alınmış şahıslarıdır. Illuminati'nin ve onun

53/418

boyutlar arası yöneticilerinin hedefi, gücü birkaçın eline merkezileştirmektir.

Bu hedef, şu anda çok ilerlemiştir ve modern teknoloji

sayesinde de global bir boyutta gerçekleşmektedir. Bu oyun-plan, Tüm

Çağların Büyük Eseri veya Yeni Dünya Düzeni olarak bilinmektedir ve

şimdi, milletlerin koloniler olacağı bir dünya hükümetini; bir dünya

merkez bankası ve global para birimini; bir dünya ordusunu; global bir

bilgisayara bağlı mikroçiplenmiş nüfusları ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Bugün gerçekleşmekte olanlar, binlerce yıldır süregelen beyinyıkamanın

neticeleridir.

Illuminati yapısının amacı, kitlelerin herhangi bir eski saçmalığa inanmasını

sağlamak ve aynı zamanda hayatın ve varoluşun doğasını,

zihnin gücünün nasıl kullanılacağını, Dünyanın enerji alanlarını ve

global enerji ağını içeren büyük bilgiyi, beyin-yıkayıcıların eline bırakmaktır.


P.Sedir'in "Historie et doctrine des Rose-Croix" isimli, Paris'te 1910'da

yayınlanan kitabında çok iyi tanımlanmıştır:

"Hükümetlerin karşı koyacağı bilinerekten, Dünyadaki kaderler

açıkça kontrol edilemediğinde, bu gizli ittifak yalnızca gizli örgütler

aracılığı ile çalışabilir. Bunlar - ki kendilerine ihtiyaç artarken, yavaşça

yaratılırlar - ayrı gruplara bölünürler. Bu gruplar görünüşte birbirlerine

karşıdırlar, ve bazen en fazla çatışan ve en zıt dini, politik, ekonomik

ve edebi siyasetleri güderler. Ama bunların hepsi birbirlerine bağlıdır,

hepsi gücünü saklayan ve bir taraftan da Dünyadaki bütün saltanatı

sürmeyi hedefleyen, aynı görünmeyen merkez tarafından yönetilir."


ABD'de, Masonlar, Bağımsızlık Savaşı'nı yaratıp, kontrol edip

kazandılar ve yeni Amerika Birleşik Devletleri'nin kontrolünü ellerine

aldılar. Bu Masonlar ve diğer İlluminati grupları kontrolü bugüne kadar

hiç durdurmadılar. ABD'nin kurucu babaları Birleşik Devletler'in Resmi

Devlet Mühürü'nü dizayn etmeleri için komisyon kurduklarında,

eski Mısır ve ötesine giden, piramit ve her şeyi-gören-gözü içeren,

klasik Illuminati (sürüngenimsi) sembollerini resmi damgalarında

yansıtmaları ne kadar da uygundu. Bu sembolün altında ve üstünde iki

Latin cümlesi, Annuit Coeptis ve Novus Ordo Seclorum bulunmaktaydı.

Bunlar, "Doğumu, yaratılışı ve varışı bildiren" ve "Çağların Yeni Düzeni" şeklinde tercüme edilmektedirler. Yani topluca şu anlamı

içerirler; "Yeni Dünya Düzeni'nin yaratılışını bildirir". ABD'nin kuruluşu,

merkezi global güç ve iktidar için olan planda çok büyük bir

adım teşkil etmektedir. Bugün, resmi mühürün yukarıda bahsettiğim

kısmı, her bir Amerikan doları banknotunda bulunabilir, ve yine

söylemeliyim ki bu çok uygundur, çünkü Seçkin Sınıf Amerika'nın ve

diğer herkesin ekonomisini kontrol etmektedir anlamı gelir. Piramit/

Yeni Dünya Düzeni sembolünü dolar üzerine koyma kararı 1935'te 33.

Derece Masonu Franklin D. Roosevelt tarafından alınmıştır ve bu

karar, diğer bir 33. Derece Masonu Henry Wallace tarafından tamamen

desteklenmiştir. Yıldızlar ve şeritlerden oluşan Amerikan bayrağı da Illuminati

sembolizmini yansıtmak amacıyla dizayn edilmişti ve

Özgürlük Anıtı, French Grand Orient Masonic Order (Fransız Yüce

Doğu Masonik Düzeni) tarafından Amerikan Masonlarına verilmişti. tüm insan ırkı bir piramit

57/418

yapısı içerisinde hapsedilmiştir. Bunlar, piramidin en tepesindeki

Seçkin Sınıf insan komitesini kontrol etmektedirler. Bunlar da,

politikada, bankacılıkta, sanayide, ticarette, medyada, orduda vs esas

ulusal ve global kararları veren, şebekenin alt seviyelerinde bulunanları

kontrol ederler. Sürüngenimsi Irk, Seçkin Sınıf'ı, Seçkin Sınıf Illuminati

şebekesini, Illuminati şebekesi de dünyayı kontrol eder. Her alt

seviye, üst seviyedekinin bildiğini bilmez, ve hiç bir seviye de sürüngenimsi

ırkın bildiğini bilmez. İşte, çoğu insanın neyin parçası

olduğunu ve esas hedefinin ne olduğunu bilmediği bir beyin-yıkayıcı/

kontrol-edici cenneti..


Radyohipnotik beyinlerarası kontrol projesi elektronik

hipnoz yapmayı amaçlamaktadır. Bu projede kişiye

istemediği şeyleri yaptırmak mümkün hale gelecektir.

Tuşlarla kontrol edilen insana ne yaptırılamaz ki !

Kurmay Albay Prof. Dr Nevzat Tarhan

Memory Centers of America Nöropsikiyatri

Merkezleri Türkiye Yöneticisi


l978 yılında Walter Boward adlı yazar, Operation Mind Control

(Beyin Kontrol Harekatı) adında yayınladığı kitabında şunları anlatıyordu:

"Bu araştırmalar; hipnoz tekniği, narkotik-hipnoz, elektronik

olarak beyinin uyarılması, ultrasonik, mikrodalgalar, alçak ses

frekanslarıyla davranışların etkilenmesi ve davranış değişiklikleri terapisidir.

CIA psikolojik silah stoklarını, psişik silahların değişik tiplerini

geliştirmeyi başararak artırmıştır. Şimdi bu kabiliyetleriyle yeni tip

bir harbe girişmesi mümkündür. Bu harp görünmez, muharebe sahası

ise insan zihinleridir."


21 Temmuz 2000 tarihli Sabah gazetesinde yer alan haber ise

çalışmaların nerelere geldiğini gösteriyor.

"John St. Clair Akwei, 1996 yılında Amerikan Ulusal Güvenlik

Dairesi (NSA) aleyhine bir dava açtı. Akwei, NSA'nın kendisini sürekli

olarak takip ettiğini ve davranışlarını kontrol ettiğini iddia etti. Akwei

mahkemeye bu iddialarını destekleyecek yüzlerce sayfalık deliller

sundu. Kaynak olarak birçok bilimsel ve akademik çalışmanın gösterildiği

bu deliller yayınlandı. İddiaya göre NSA, çok gelişmiş sistemleri

aracılığıyla elektromanyetik alanları kullanarak istediği kişiyi dünyanın

her yerinde takip edebiliyor, hatta elektrik dalgaları yollayarak kişinin

düşünce ve davranışlarını kontrol edebiliyor. NSA'nın "sinyal istihbaratı"

adı verilen bu sistemi, dünyadaki elektrik taşıyan her şeyin çevresinde

bir manyetik alan olduğu ve bu alanların elektromanyetik dalgalar

yaydığı teorisine dayanıyor. Geliştirilen dijital sistemlerle elektrik

taşıyan bütün varlıkları nerede olursa olsun kontrol edebiliyor. Gönderilen

sinyaller sayesinde hedef kişi başkalarının duymadığı sesler

duyabiliyor ya da görüntüler görebiliyor. Bu yolla NSA istediği kişiye

istediği şeyi hiçbir kanıt bırakmadan yaptırabiliyor."

Em. Kur. Albay Baha Kadıoğlu, Silahlı Kuvvetler Dergisi'nde yayımlanan

bir makalesinde bu silahlarla ilgili bakınız neler söylemiş:

"Türkiye l977'li yıllar içinde beyin kontrol yöntemlerinin harp

şeklinde uygulandığı ve bunun korkunç kâbusunun yaşandığı bir ülke

olmuştur. Bu görünmez harbin gelecek yıllarda da devam edecektir.

Yalnızca fiziki tedbirlerle önlenmesi mümkün görülmemektedir. Alınacak

tedbirleri öğrenmek için en kısa zamanda parapsikolojik

çalışmalara girmek mecburiyetindeyiz."


Beyine yerleştirilen çiplerle hareketler değiştirilebilir. Bu yolla insanların

ideolojilerinden kötü alışkanlıklarına kadar birçok şeyi

değiştirmek mümkün. İnsanların bilinç altındaki olumsuz

düşünceler silinerek tekrar programlanabilir. Bu konular

hakkında Rusya'nın ciddi araştırmalar yaptığı biliniyor"

Nevzat Tarhan

Kurmay Albay


Bir Çin atasözü

vardır, "Yüz savaş kazanmak hüner değil, hüner savaşmadan güvenliği

sağlamaktır."


"İstihbarat örgütleri bu konuya bilimsel olarak eğilmekte, sürekli

çalışmalarla yeni yollar araştırmaktadırlar. Tarihte bilinen ilk ve en

önemli psikolojik operasyon örneği Hasan Sabbah'tır. Haşhaşî Tarikatı

da denilen bu örgütlenmede kişiler haşhaşın etkin maddesi eroinle

keyif duygusuna ve cennet inancına şartlandırılıyor. Hasan Sabbah'a itaat

ederlerse hep böyle yaşayacaklarına inandırılıyorlardı. Böylece de

intihar saldırılarını zevkle yapıyorlardı.

1937'de Stalin'in Halk Mahkemeleri'nde dâvâlıların itiraflarında bazı

kimyasallar kullanıldığı bilinmektedir. Hatta Macaristan Kardinali'nin

de bulunduğu bir dâvâda, dâvâlılar devlete karşı bir tutum aldıklarını

hep birden itiraf etmişlerdi.


İyonlanmanın olduğu radyasyonlar X ışınları, radyum gibi kanser tedavisinde

kanserli hücreleri öldürmek için kullanılır.


İnsana Çip Yerleştirmek Mümkün mü?

İnsan davranışını kontrol etmek isteyenler hayvan deneylerinde bunu

gerçekleştirmişlerdir.

FM radyo kanalı ile sinyaller alabilen ve nakledebilen minyatür

elektrotlar hayvan kafasına yerleştiriliyor. Maymunda cinsel

saldırganlık, boğada âniden durma komutu verme deneyleri başarılı

oldu. Yunus balıkları yönetilebildi. (Balıkçılar tarafından 'Aydın' ismi

takılan Rus yunus balığının sık sık ABD dinleme istasyonunun bulunduğu

Sinop sahillerine gelmesi gibi !..)


Prof. Dr. Selim Şeker de, beyni kontrol etme çalışmalarının eskilere

dayandığını, ancak, modern çalışmaların Almanya'da başladığını belirterek,

"II. Dünya Savaşı'nda Almanya'nın yenilmesiyle Amerika ve

Rusya bu konuda çalışan bilim adamlarını kendi ülkelerine taşıdı."

dedi.


"EMF sinyaller ile insanlar uzaktan tespit edildiği gibi öldürülebiliniyor.

Psikotronik silah 320 km mesafeden insan üzerinde etki

yapabiliyor, metabolizmayı etkileyerek ölüme yol açıyor."

Erol Erkmen

TUVPO Başkanı


Amerikan Haber Alma Örgütü (CIA) İkinci Dünya Savaşı'nın

sonunda kuruldu. Bu örgüt kuruluşundan itibaren insan davranışlarının

kontrolünde kimyasal, biyolojik ve radyolojik etmenlerin araştırılmasına

büyük önem verdi. Düşünce ve kişilik kontrolüne dönük bu

araştırmalar İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD'ye getirilen

Naziler'in katkısıyla başlatıldı. Naziler savaş boyunca canlı insan

denekleri üzerinde yaptıkları çalışmaların sonuçlarını Amerikan

laboratuarlarında değerlendirdiler. Gerçekte toplama kampları amaçsız

bir canavarlığın ürünü değildi. Kamplar Alman firmalarına köle işçiler

sağlıyorlar, araştırmalarda da bu canlı denekler kullanılıyordu. ABD'ye

zehirli gazların üretim teknolojisini getiren I.G. Farben bu köle isçileri

kullananların başında geliyor, gaz odalarında kullanılan malzeme kurbanlar

tarafından üretiliyordu. Kısaca bu gazlar; Yahudilerin, Çingenelerin,

komünistlerin, eşcinsellerin ve sakatların yok edilmesinde denenmişti.

Savaş sürecinde bile ABD ile ilişkileri süren, I.G. Farben'in bu

deneyleri ABD tarafından değerlendirilerek, doğruluk serumu, sarin

gazı ve diğer zehirli gazlar üretildi. Bu çalışmalarda ayrıca uyuşturucunun

insan beyni üzerindeki etkilerinin de araştırıldığı öne

sürülüyor...


İddialara göre AİDS'e yol açan HIV' de ABD kaynaklı bir laboratuar

virüsüdür. Önce zenci mahkumlar üzerinde denenmiş, hapishanelerde

eşcinsel ilişki bir idame seks ilişkisi olduğu için eşcinseller arasında ortaya

çıkmıştır. Bu virüsün aslında siyahlara karşı geliştirildiği ancak

denetimden çıktığını da söylemek mümkündür pekala.


"Halihazırda

teknolojinin ulaştığı boyut; kalp atışlarını düzenleyen elektronik devre,

suni damar, deri üretimi, sağırlar için içkulağa yerleştirilen elektronik

devre, retina üretimi, suni kol ve el üretimi ve bu kol ve elin beyne yerleştirilen

bir elektronik devre ile hareket edebilmesi, suni sinir ucu üretimi,

suni kalp ve suni ve kan üretimi gibi biyonik insan parçalarının

üretimini olanaklı kılabiliyor. Bilim adamları 2050 yılında biyonik insanın

üretiminin gerçekleşebileceğini belirtiyorlar.


"Faks çok ciddi bir icattır. Bu cihazın icadı ile halkın kullanımına

sunulması arasında geçen süre, ortalama bir insan ömrüne

yakındır. Yani şunu demek istiyorum; istihbarat örgütlerinin kullandığı

ama halkın bilmediği ve belki de 30-40 yıl daha bilmeyeceği

nice teknolojik gelişmeler var!"

Prof. Dr. Haluk Nurbaki


1960'ların ilk yıllarında dünyadaki en gelişmiş bilgisayarlar Ulusal

Güvenlik Teşkilatı'nın elinde idi. Bu bilgisayarlarla araştırılan yeni buluşlar

Ulusal Güvenlik Teşkilatı için saklandı. Şu anda Ulusal Güvenlik

Teşkilatı mevcut bilgisayar teknolojisinin 15 sene ilerisinde olan nonoteknolojik

bilgisayarlara sahiptir. Ulusal Güvenlik Teşkilatı,

Amerika'da bu teşkilatın ajanlarının şifre çözücülerinin dikkatini çekecek

anahtar kelimelerle, her ortamda bütün haberleşmeleri kontrol eden

ve yapay zekalı gelişmiş bilgisayarlar kullanarak, kendilerine rahatsızlık

verici bilgileri elde ederler. Bu bilgisayarlar bütün haberleşmeleri

verici ve alıcı uçlarda denetlerler.


320 KM Öteden İnsan Öldürülebiliniyor

1960-65 yıllarında Amerikanın Moskova elçisinin esrarengiz ölümü

dikkatleri çekmişti. Elçilikteki ölümlerin henüz tam olarak anlaşılamayan

elektromanyetik etkilenmeden olduğu sanılmaktaydı. Bu

bulgu üzerine çok gizli bir araştırma projesi başlatıldı ve adına

PROJECT PANDORA denildi. Projede önemli veriler elde edildi.

EMF sinyaller ile insanlar uzaktan tespit edildiği gibi öldürüle biliniyordu.

Psychotronic silah 320 km mesafeden insan üzerinde etki yapabiliyor,

metabolizmayı etkileyerek ölüme yol açıyordu.


"SSCB'deki Glastnost ve Perestroika diğer bir ifadeyle

Kremlin'deki değişim, CIA'da görevli ilgili ajan grubunun yıllar

süren zihni telkinleri sonucu meydana gelmiştir."

Ahmet Aydınlı

Araştırmacı- Yazar


A.B.D.

Ordusu'nun "Körfez Savaşı" sırasında toplu halde Irak taburlarına

karşı, "Uzaktan Mikrodalga Beyin Kontrolü Silâhları"nı kullandığı,

medya (Discovery Kanalı) tarafından topluma açıklandı. Daha da

önemlisi Channel 4 televizyonunda yayınlanan (Büyük Birader'in Sevgisi

İçin) isimli belgeselde, İngiltere istihbarat ajanlarının toplumun bir

bölümünü bu silâhlarla hedef aldığı gerçeği gösterildi.


teknolojik bir gelişme halka ilan edilmişse,

gizli servisler, halka açıklanan o bilginin en az 10 yıl ilerisindedir.


NSA bir proje geliştiriyor. Bu proje, dünyada elektrik taşıyan her

şeyin çevresinde bir manyetik alan olduğu ve bu alanların

elektromanyetik dalgalar yaydığı teorisine dayanıyor. NSA, geliştirdiği

elektronik aygıtlar ve 50 bin ajanı sayesinde her insanda farklı olan ve

3-50 hertz arasında değişen dalga boyutunu tespit edebiliyor. Hedef

kişinin yaydığı elektromanyetik dalga boyutları tespit edildikten sonra

bu veri NSA'nın bilgisayarlarına veriliyor ve bu bilgisayarlar ve uydular

aracılığı ile o kişi 24 saat izleniyor. İzlenmekle kalsa neyse. O kişi

tam bir denetim altına alınıyor, yönlendirilebiliyor, düşünceleri okunabiliyor.

Konuşmaları dinlenebiliyor, gördükleri seyredilebiliyor, sadece

onun duyabileceği sesler yayınlanabiliyor, sadece onun görebileceği

görüntüler gösteriliyor, ona her türlü bedeni acı verilebiliyor. Yani

kişi NSA'nın canlı bir robotu haline getiriliyor. Bu robot söz dinlemezse

karşılığını her türlü bedeni acı çektirilerek ödüyor. Bu işkenceciler

dokunuyorlar tuşa, hafıza kaybı ve davranış bozuklukları oluşuyor.

Dokunuyorlar, gözkapaklarında ani ve şiddetli kaşınmalar oluşuyor.

Dokunuyorlar, duyulan sesin yönünü, şiddetini ve içeriği değişiyor.

Solunum yollarını denetleyerek konuşmanızı bozuyorlar. Genital

bölgede kaşınma, beklenmedik orgazm veya yoğun acı hasıl ediyorlar.

Rüyalarınızı denetliyorlar. Birkaç dakika boyunca ayak parmaklarını

istem dışı olarak 90 derece döndürebiliyorlar."


Haber alma örgütleri grup halinde dalga gönderiyorlar. Hatta bu

kanalla sinir bozucu savaş silahı çalışmaları mevcut. Mesela örgüt

bir yere kurduğu istasyondan gönderdiği frekanslarla o

mıntıkanın insanlarının sinir sistemini harap ediyor.

Prof. Dr. Haluk Nurbaki- 1996


"SSCB kendi sisteminin isteklerine uygun politik görüşe bağlı olacak

şekilde, halkının davranışlarını düzenleyebileceği bir kontrol

teknolojisi geliştirmeye çalışmaktadır. Bundan böyle bilgiler kodlanarak

insan hedeflerine yöneltilebilecektir. Bu, insan zihinleri

harbi olacaktır."

Richard Helms

CIA Eski Başkanı


"Sovyetler Birliği'nin 1951 yılında, zihin kontrol çalışmalarında

kullanmak üzere Sandoz firmasından yaklaşık 50 milyon doz

LSD-25 satın aldığı öğrenilmiştir."

USAINTIC RAPORU- 1951


"Kel kafalı kartalın ülkemin sembolü olarak seçilmiş

olmasına hayıflanıyorum. Bu ahlaksız, sahtekarlık

ve hırsızlıkla geçinen insanlara benzeyen bir kuştur,

genellikle yoksuldur ve çoğu zaman pire doludur."

ABD Başkanı

Benjamin Franklin


27 Kasım 1953 tarihinde Dr. Frank Olson'un ölümü CIA'de zihin

knotrol amaçlı LSD denemelerinin en trajik sonucuydu. Olson'un

ölümü, CIA'de LSD deneylerine katılımından sonra gerçekleşti.

Olson'a 19 Kasım 1953'te kendisinin bilgisi dışında içtiği içkiye katılmak

suretiyle 70 mikrogram LSD verildi. İlaç şişeye CIA ajanı Dr.

Robert Lashbrook ve yine CIA de görevli bilim adamı Dr. Sidney Gottlieb

tarafından koyuldu.

Deneyden hemen sonra Olson'da paranoya ve şizofreni belirtileri

görüldü. Olson, Dr. Lashbrook eşliğinde New York'ta Dr. Harold

Abramson adlı bir doktor tarafından psikolojik tedaviye alındı. Dr.

Harold'ın LSD üzerine çalışmalarına CIA tarafından dolaylı olarak

bütçe ayrılmıştı. Olson, New York'taki tedavisi sırasında Statler Oteli

penceresinden ölüme atladı

Olson Olayı'nın Arka Planı

Dr. Frank Olson, Amerikan ordusu Maryland Camp Detrick'teki Biyoloji

Merkezi Özel Harekat Dairesin'de (SOD) görevli aerobiyoloji uzmanıydı.

Albay Vicent Ruwet'e göre bu daire 3 özel fonksiyona

sahipti:

"Amerikan askeri üssünü biyolojik saldırılara karşı korumak, Biyolojik

silah kullanımının zararlı etkilerine karşı yeni teknikler

geliştirmek ve CIA için biyolojik araştırma yapmak


Meryem Suresi ve Oksitosin: Sadakat Hormonu

İnsanların birbirine güvenmesinin temelinde oksitosin isimli hormon

vardır. İsviçre'deki Zürih Üniversitesinden Thomas Baumgartner, 2008

yılında bu hormonla bir deney yaptı.

Deneye başlamadan önce katılımcıların bir bölümüne burun spreyinde

oksitosin maddesi, diğer bölümüne plasebo verildi. Oksitosin hormonu

verilen denekler, kendilerini defalarca aldatan idareciye hala inanmaya

devam ettiler.

Peki bu nasıl oluyor?

Oksitosin, sinir sisteminin ilgili bölümlerini ele geçiriyor ve onlara

emniyet ve güven duygusu aşılıyor. Plasebo verilen denekler ise bir

kaç yalanından sonra idareciye artık inanmamaya başladılar.


Her iki örnekte de gördüğümüz gibi, oksitosin hormonu, kişinin,

etrafındakilere güven duymasına sebep oluyor. Bu sebeple oksitosin

hormonunun bir diğer adı, "SADAKAT HORMONU" dur.

Oksitosin hormonu, özellikle kadınlarda önemli görevler

üstlenmiştir.

Bu hormon, kadınlarda

1- Hamile kalmayı kolaylaştırır

2- Doğumu kolaylaştırır

3- Annelik duygusunu güçlendirir, kadını, bebeğine ve eşine bağlar

4- Anne sütü üretimini artırır.

Doğum sancılarını başlatmak amacıyla damar yolu ile oksitosin verilmesine

halk arasında suni sancı denir. Bu teknik bugün hastanelerimizde

uygulanmaktadır. Sentetik olarak üretilen oksitosin hormonu çok

düşük dozlarda damardan verildiğinde, rahimde kasılmalara neden olmakta,

böylece doğumu kolaylaştırmaktadır.

Tam da bu konuda Kur-an'ı Kerim'de Meryem Suresi'nde ilginç bir

olay anlatılmaktadır.

135/418

22 - Nihayet (Allah'ın emri gerçekleşti) Meryem İsa'ya gebe kaldı ve

o haliyle uzak bir yere çekildi.

23 - Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya

zorladı. Meryem "Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim"

dedi.

24 - Melek, Meryem'e, şöyle seslendi. "Sakın üzülme, Rabbin alt

tarafında bir ırmak akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine

devşirilmiş taze hurmalar dökülsün. Ye, iç, gözün aydın olsun."

Çok enteresan... Allah doğum yapmak üzere olan bir kadından,

Hurma yemesini istiyor. Neden? Çünkü, bugün hastanelerde doğumu

kolaylaştırmek için kullanılan oksitosin maddesi dünyada en bol

miktarda hurmada bulunmaktadır.

Buradan da anlıyoruz ki, Melek, Hz. Meryem'in hurma yemesini

sağlayarak, oksitosin maddesi aldırmış böylece Hz. İsa'nın doğumunun

kolay olması sağlanmıştır.


Sessiz silah, anlaşılmaz fiziksel ve zihinsel bozukluklara

neden olan ve anlaşılmaz bir şekilde günlük hayata

müdahale eden, yani ne aradığını bilen eğitimli bir

gözlemci için anlaşılmaz olan sesler üretse bile halk bu

silahı anlayamaz, bu nedenle de silahlı saldırıya

uğradığına ve baskı altına alındığına inanamaz.

BİDERBERG 1954 TOPLANTISI


"SSCB kendi sisteminin isteklerine uygun politik görüşe bağlı olacak

şekilde, halkının davranışlarını düzenleyebileceği bir kontrol

teknolojisi geliştirmeye çalışmaktadır. Bundan böyle bilgiler kodlanarak

insan hedeflerine yöneltilebilecektir. Bu, insan zihinleri

harbi olacaktır."

Richard Helms

CIA Eski Başkanı


"Sovyetler Birliği'nin 1951 yılında, zihin kontrol çalışmalarında

kullanmak üzere Sandoz firmasından yaklaşık 50 milyon doz

LSD-25 satın aldığı öğrenilmiştir."

USAINTIC RAPORU- 1951