1 Mayıs 2021 Cumartesi

cengiz özakıncı islamda bilimin yükselişi ve çöküşü

• Ö nceki d ü zen d e savaş tutsakları ö ld ü rü lü rk en , köleci 
d ü z en d e tu tsak ların ö ld ü rü lm ey ip çalıştırılm ası; böylece b ü y ü k 
b ir em ek o rd u su n u n örgütlenm esi ve dolayısıyla üretimin art-
ması ve kişiso y u n u n doğaya eskisinden daha egemen b ir k onum a 
yükselm esi.
• Ö nceki d ü z en d e herkes ortaklaşa ü retim in içinde y er 
alm ak zo ru n d a o ld u ğ u için kim seye boş vakit kalm ad ığ ın d an 
d ü şü n sel uzm an laşm a yok ve dü şü n sel ilerlem e yavaşken; köleci düzende köle çalıştıranların kendilerini düşünsel işlere ve-
rebilecek boş vakti ve uygun ortamı bulmalarıyla, düşünsel çı-
lanlarda uzmanlaşmanın başlaması; dolayısıyla, doğaya egemen ol-
ma aracı olarak bilimlerin ortaya çıkıp gelişm esi.

bdülham id gibi ülkeyi otuz iki yıl M eşruti özgürlük ve M eş­ ruti haklardan yoksun bırakıp M onarşi'yle yöneten bir padi­ şaha ya da son O sm anlı Padişahı ve Halifesi V ahdettin'e mürteci diyebiliyorlar mı? H ayır, tersine, irtica ve mürteci kavram larının tanım ını doğru yapıp, sonra da irtica ve mürteci tanım ına en yakışan kişi ve kurum lan, örnek diye yüceltiyorlar.


Öldürülme ve düşürülme korkusu nedeniyle yönetimde kimselere güvenemeyişinden dolayı her işi doğrudan Ab­ dülhamid yapmaya kalkınca Saray'ın etkisi çoğalmış, Abdülhamid'in yaşadığı ev olan Yıldız sarayı, herkesin her iş için başvurduğu küçük büyük her işin görüldüğü bir yer olup çıkmıştı. Her iş doğrudan doğruya Abdülhamid'in evi olan Yıldız sarayında görülüyor ve Abdülhamid'in Yıldız sarayından verdiği yasaya uymaz keyfi buyruklar çarçabuk yerine getiriliyordu. (...) Abdülhamid, devlet görevlilerine güvenmediği gibi halka da güvenmiyor, bir evde ya da gezinti yerinde üç dört kişinin toplanmasına dahi kötü amaçlar yüklenerek yönetimle hiç ilgisi olmayan halk katmanlarından bir çok kimseler salt bir kaçı bir yerde buluştular diye tutuklanıyor, sürgüne gönderiliyor; dahası bir aralık tekkelerde zikir ve ibadetin yasaklanması bile söz konusu oluyordu. Abdülhamid'in korkuları, takıntıları arttıkça halkı daha çok düşman gördü ve herkesin en küçük davranışına varıncaya dek araştırılması için gizli bir polis gücü örgütledi.33 Abdülhamid'in güvensizlik duygusu yakınlarına dek uzanmış, kendi oğullarını dahi çok sıkı bir biçimde gözetim altında bulundurduğu gibi, oğullarıyla ilişki kurmak şöyle dursun yolda onlara selam vermek ya da dairelerde bilmeyerek bir iki söz söylemek en acıtıcı cezalara çarptırılmaya yetecek bir suç sayılmaya başlanmıştı. Casus­ luk Abdülhamid döneminde en kazançlı iş olunca, yaradılış­ ça temiz, doğru, çekingen olan kimseler bile bu yola sapmış­ lardı. Jurnalciler, usa düşe gelmez gerçeğe aykın karaçalmalar ve kötülemeler yapsalar dahi ceza görmediklerinden ve yaptıkları gammazlamaların önem ve değerine göre büyük parasal ödüller aldıkları görüldüğünden, bu gönüllü hafiyelerin sayılan ve etkinlikleri amaçlandığının çok ötesinde artmıştır. Bunların kötülüğünden halk birbirine iki söz et­ mekten çekindiği gibi sıradan işlere ilişkin söylenen sözler dahi haince yorumlarla çarpıtılıp aktarılarak söyleyenlerin başına büyük büyük dertler açılmış ve kardeşin kardeşi, oğulun babayı gammazlayp tutuklatarak sürgüne göndertip bu yoldan gelir sağladığı çok görülmüştür. Bu durum, diğer bu


(...) Uluslararası bilimsel değeri olan yayınlar "Bilimsel Enformasyon Enstitüsü" (ISI) tarafından ülkelerine göre tasnif ediliyor ve hem yayın sayısı hem o ülkenin dünya sıralamasındaki yeri belirlenerek "Science Citation Index" adıyla yayınlanıyor. 1980-1993 döneminde Türkiye ve İran kaynaklı bilimsel yayınların sayısı şöyle: Türkiye: 1980'de 390 iken 1993'te 1492'ye yükselmiş. İran: 1980'de 339 iken 1993'te 242'ye düşmüş. İran'da devrimden önce, mesela 1978'de bilimsel yayın sayı­ sının 610'a kadar çıktığını hatırlarsak, Devrim'in bilimi nasıl gerilettiğini daha iyi anlarız. (...) Mesele rejimlerin totaliter olmalarından doğuyor. Bilim­ sel Sosyalist Küba'nın durumu daha kötü: Bilimsel yayın sayısı 1980'de 75 iken, 1993'te ancak 185'e çıkabilmiş. Küba gibi "petrolsüz" bir ülke olan Güney Kore'nin 1993'teki bi­ limsel yayın sayısı 2839'dur! Bizim de çok ilerimizde... TÜBİTAK'ın çıkardığı Bilim ve Teknik dergisinin 75 bin adet sattığını öğrenince çok sevindim. Yükselen yayın grafiğimiz ve genç kuşaklarda bilime artan ilgi, geleceğimizin aydınlık olduğunun kanıtlarıdır.48


H um eyni dönem inde bilim geriliyor H um eyni D evrim i'yle İran'da kurulan dingilder yöne­ tim in A bdülham id yönetim ine ne denli benzediği bilim deki ge­ rilem eden anlaşılıyor. Science Citation Index'e göre İran'da H u­ m eyni yönetim i altında bilimsel yayınların sayısı yıllara göre şöyle olmuş: 1978 Şah Dönemi................: 610 -1979 Humeyni Devrimi1980 Humeyni Dönemi........: 339 1981 Humeyni Dönemi........: 227 1982 Humeyni Dönemi........: 143 1983 Humeyni Dönemi........: 126 1984 Humeyni Dönemi........: 113 1985 Humeyni Dönemi........: 115 1986 Humeyni Dönemi.........: 149 1987 Humeyni Dönemi..........: 136 1988 Humeyni Dönemi..........: 118 1989 Humeyni Dönemi..........: 117 1990 Humeyni Dönemi..........: 137 1991 Humeyni Dönemi..........: 179 1992 Humeyni Dönemi..........: 198

İran'da H um eyni D evrim i'nin bilim de gerilem eye ne­ den oluşu, m ollaların toplum sal yaşam a yön verm eye başla­ m asının bir sonucu. N evval Çizgen H um eyni D evrim i sırasında İran'da tanık olduğu olayları "İki Ülke İki Devrim: Türkiye İran" adlr kitabında ayrıntılarıyla anlatıyor: İran'da mollalar cennetin anahtarını satıyor: Cennetin neresinden kaç parsel istiyorsanız, fiyatı ona göre! İnsanlar mollalardan aldıkları anahtarları boyunlarında taşıyorlar. İran tarafından cennet de parsellenmiş durumda. Tıpkı Ortaçağ'daki Hıristiyan ruhban sınıfı gibi. Bizde (Türklerde) hiç olmayan bir Müslümanlık bu. 49 İran'da mollalar Ay'a gidildiğine inanmıyor: Ali'nin köyde bir evi varmış. Köydekiler


1450 lerde O sm anlı'nın Bizans'ı ele geçirip A vrupa orta­ larına doğru ilerlem esinden büyük bir korkuya kapılan A vru­ pa, Türk yayılm asına karşı din kardeşliğine ve din birliğine dayalı direniş anlayışının H ıristiyanlar arası m ezhep boğaz­ laşm aları nedeniyle başarıya ulaşam ayacağını 400 yıllık dene­ yim ler sonunda kavrayarak, din birliğinden u m u d u n u kesip soy kardeşliğine, ırk birliğine yönelm iş ve A vrupa topraklarında ya­ şayan yığınları kan kardeşliği düzlem inde birleştirebilm ek am a­ cıyla, H ıristiyanlık öncesi bir yitirilmiş cennet imgesi tasarlayıp. Eski Y unan ve Roma İm paratorluklarının anısını diriltm iştir. Roma Imparatorluğu’nun ilk kurucuları olarak benimsenen Remus Romulus kar­ deşlerin dişi kurt tarafından emzirilmesi Rönesans döneminde anıtlaştırılmıştır. İ.Ö. 500’lerde yapılan dişi kurt anıtına Remus ve Romulus figürleri Rönesans döne­ minde eklenmiştir. Anlam ını "birer Remus ve Romulus gibi Hıristiyanlık ön­ cesinde yeniden doğmak" diye özetleyebileceğim iz Rönesans'ta aydınlar, A vrupa topraklarında yaşayan ve Türk korkusu altın­ da titreyen yığınlara: Korkmayın, geçmişte biz Türklerden çok daha güçlüydük. Atalarımız, Türklerinkinden çok daha büyük bir İmpara­ torluk kurmuştu. Roma İmparatorluğu'nu düşünün. Bu İmparatorluk Hıristiyanlıktan önce kurulmuştu. Remus ve Romulus tüm AvrupalI­ ların ortak atasıdır. Hepimiz aynı atanın çocuklarıyız. Damarlarımızda Eski Yunanların, Romalıların kanı dolaşıyor. Öyleyse Hıris­ tiyanlıkta mezhep ayrılıklarına düşüp birbirimizi yiyeceğimize, Osmanlı-Türk'e karşı kan kardeşliğinde birleşelim. Türkleri ancak kan kardeşliğinde birleşip, Roma imparatorluğumu yeniden kurmak üzere davranırsak püskürtebiliriz, dem işlerdir.

"Aden Bahçesi" T evrat'ın yaratılış (tekvin) bölüm ünde, ortak ana-babası olan A dem ile H avva, dünya toprağı üzerinde, Dicle ve Fırat ırm akları dolaylarında "A den Bahçesi" olarak anılan cennette yaşam aktaydı: Ve Allah yaptığı işi yedinci günde bitirdi.(...) ve toprağı işlemek için adam yoktu.(...) Ve Rab Allah, yerin (yarattığı dünyanın) toprağından adamı yaptı, ve onun burnuna yaşam soluğunu üfledi; ve adam yaşayan can oldu. Ve Rab Allah, şarka doğru Aden'de bir bahçe dikti; ve yaptığı ada­ mı oraya koydu. Ve Rab Allah görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağacı, bahçenin ortasında hayat ağacını, ve iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi. Ve bahçeyi sula­ mak için Aden'den bir ırmak çıktı; ve oradan bölündü, ve dört kol oldu. Birincinin adı Pişon'dur; kendisinde altın ma­ deni bulunan bütün Havila yöresini kuşatır, ve bu yörenin altın madeni iyidir; ve orada ak günnük ve akik taşı vardır. Ve ikinci ırmağın adı Gihon'dur; bütün Kuş ilini kuşatan odur. Ve üçüncü ırmağın adı Dicle'dir; Aşur'un önünden akan odur. Ve dördüncü ırmak Fırat'tır. Ve Rab Allah, ada­ mı aldı; baksın ve onu korusun diye Aden Bahçesi'ne koy­ du. Ve Rab Allah adama emredip dedi: Bahçenin her ağacın­ dan istediğin gibi ye, fakat iyiliği ve kötülüğü bilme ağacın­ dan yemeyeceksin; çünkü ondan yediğin günde mutlaka ölürsün. Ve Rab Allah dedi: Adamın yalnız olması iyi değil­ dir; kendisine uygun bir yardımcı yapacağım.(...) Ve Rab Al­ lah adamın üzerine derin uyku getirdi, ve o uyudu; ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı, ve yerini etle kapadı; ve 63 Rab Allah adamdan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı; ve onu adama getirdi. Ve adam dedi: Şimdi bu benim kemiklerimden kemik, ve etimden ettir; buna "Nisa" deni­ lecek, çünkü o "İnsan"dan alındı. (...) Ve adam ve karısı, iki­ si de çıplaktılar ve utançları yoktu. (...) Ve kadın gördü ki, (Tanrı'nın dokunulmasını yasakladığı) ağaç yemek için iyi, ve gözlere hoş, ve anlayışlı kılmak için arzu olunur bir ağaç­ tı; ve onun meyvasından aldı, ve yedi; ve kendisiyle beraber kocasına da verdi; ve o da yedi. (...) Ve Rab Allah, kadına dedi: Zahmetini, gebeliğini ziyadesiyle çoğaltacağım; ağrı ile evlat doğuracaksın (...). Ve Adem'e dedi: Karının sözünü dinlediğin ve ondan yemiyeceksin diye sana emrettiğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetli oldu. Ömrünün bütün günlerinde zahmetle ondan yiyeceksin; toprağa dönünceye kadar, alnının teriyle ekmek yiyeceksin; çünkü ondan alındın, çünkü topraksın ve toprağa dönecek­ sin^...) Böylece Rab Allah onu Aden Bahçesi'nden (..) çıkardı ve kovdu.76