4 Ocak 2021 Pazartesi

ZİHİN KONTROLÜ - ÖMER ÖZKAYA

frekansla herhangi bir kimsenin

beynine bir duyum-mesaj gönderme teknolojik olarak mümkündür. Bu

konu üzerinde gizli haber alma teşkilatları, gerek CIA ve gerekse KGB

uzun süreden beri çalışıyorlar ve halen de çalışmaktadırlar. Bu, tamamen

organize edilebilse çok iş yapılabilir. Mesela Amerikan Haber

alma Teşkilatı, bir Rus generalinin zihnine göndereceği mesajlarla onu

intihar ettirebilir.

Şeytan insana istediğini yaptırmak için bir

dalga harekatına nüfuz eder.


Çevre bireyin hayatını giderek daha çok baskı altına almaktadır.

Onun artık belirli çerçeveler içine kapatılmadan, ya da dışarıdan

gözetleyici bakışların denetimine girmeden sadece kendi kendisiyle

baş başa kalabileceği birkaç küçük alan kalmıştır."

Edward V. Long

ABD Missouri Senatörü


Kısmen kanıtlanan iddialara göre NSA, bunu "sinyal istihbaratı" adı

verilen bir sistemle yapıyor. Bu sistem dünyada elektrik taşıyan herşeyin

çevresinde manyetik alan olduğu ve alanların elektromanyetik

dalgalar yaydığı teorisine dayanıyor. NSA'nın geliştirdiği sistemle uydular

aracılığıyla dünyanın neresinde olursa olsun bir canlıyı kontrol

altına almak veya izlemek mümkün.


işinin elektromanyetik dalga boyunun tespit edilmesi... Herkese göre

değişen ve 3-50 hertz arasındaki elektromanyetik dalga boyutunun tespitinden

sonra, bu dalga boyu bilgisayara giriliyor ve artık 24 saat o

kişi uydular ve çeşitli araçlar aracılığıyla takip edilebiliyor. Bilgisayarlar

aracılığıyla şüpheli kişideki elektriksel hareketleri analiz eden NSA,

kişinin beyin haritasını çıkararak düşüncelerini de okuyabiliyor.

Konuşma merkezindeki elektrik akımının analizi sayesinde hedef

kişinin sözleri dahi tespit edilebiliyor, görme merkezi analiziyle kişinin

gördüklerine ulaşılabiliyor...

Davranışlar da Kontrol Edilebiliyor

Sinyal istihbaratı sistemi tersten de kullanılabiliyor. Bu teknolojinin

ürperten boyutu da aslında burada yatıyor. Yani bir kişinin elektromanyetik

dalgalarına kilitlenip uydu aracılığıyla yapılan takip, onu

yönlendirmede de kullanılabiliyor. Hedefin beynindeki çeşitli merkezlere

gönderilen elektromanyetik sinyallerle kişinin görme, işitme, koklama,

hareket etme gibi her türlü duyu ve davranışı değiştirilebiliyor.

Gönderilen sinyaller sayesinde hedef kişi, başkalarının duymadığı

sesleri duyabiliyor ya da görüntüleri görebiliyor. Burada, yukarıda

değindiğimiz bir noktanın tekrar altını çizmekte yarar var: Beyindeki

elektromanyetik dalga frekansı her insanda farklı olduğu için belirli bir

kişiye gönderilen görüntü, ses ve benzeri sinyalleri diğer insanların hissetmesi

mümkün olmuyor. Bu nedenle elektromanyetik tacize maruz

kalan kişilerin itirafları yeterli delil olmadığı için tamamıyla

kanıtlanamıyor...


ABD bu yeni teknolojiyi tanımaya ve geliştirmeye çalışırken, 1974

yılında V. P. Kaznacheyev adındaki bir bilim adamı, ölümün uzak bir

mesafeden ultraviyole ışınlarının nakledilmesiyle gerçekleştirilebileceğini

kanıtladı. Aynı yılda bir Çek mühendis, Robert Pavlita ise

böcekleri uzak bir mesafeden "psikotronik" cihazlar kullanarak öldürebildiğini

gösterdi. Amerikan Haber alma Servisinin, Pavlita'nın

çalışmalarıyla ilgili raporuna göre, bu bilim adamı, insanda güçlü

psikolojik rahatsızlıklara ve ölüme neden olacak kapasiteye sahip olan,

biri 320 km, diğeri daha uzun mesafeden etkili olan iki "psikotronik"

silah geliştirdi


Bilderberg'çilerin Global Kontrol Projesi

Davit Ickei'nin, "Brilliant Book" adlı kitabında, 1986 yılında bulunan

ve "Sessiz bir savaş için sessiz silahlar" isimli 1969 yılına ait, diğer bir

versiyonu ABD Donanması'nda yer alan bir belgeden söz ediliyor. Ickei,

"Bu belge, beyin yıkama tekniklerini çok güzel açıklamaktadır.

Benim elimde bulunan versiyon, kitlesel zihin kontrolünün politikasını

anlatmaktadır" diyor. Belge, uzaktan beyin/zihin kontrolü teknolojisiyle

egemen güçlerin nasıl bir dünya tasarladığını ortaya koyuyor:

"Bu belge 'Sessiz Savaş...' 1954 yılında uluslararası seçkinlerin bir toplantısında

açıklandı" demektedir. Bilderberg Grubu ilk defa 1954'de

toplandı. İşte muhtevadan bir çeşni: "Tecrübeyle ispat edilmiştir ki, bir

sessiz silahı korumanın ve halk kontrolünü ele geçirmenin en basit

yolu, onları bir taraftan şaşkın, organizasyonları bozulmuş, ilgilerini

43/418

gerçekten önemi olmayan başka sorunlara çekilmiş bir durumda

tutarken, diğer taraftan disiplinsiz ve temel sistem prensiplerinden

habersiz tutmaktır."

Belgede bunun ekonomi, eğitim ve sosyal hayatta uygulanacak metotlarla

nasıl başarılacağı anlatıldıktan sonra "Uzaktan Zihin Kontrolü"

nün tarifi ve nasıl kullanılacağına geçiliyor:

"Bu, bir generalin yerine, bir bilgisayar programcısının çalıştırıldığı;

bir silahın yerine, bir bilgisayardan; barut tozu yerine, veri işlenmesiyle

sevk edilen; mermilerin yerine, durumları ateşleyen bir sistemdir. Bu,

aşikâr gürültüler çıkartmaz, aşikâr fiziksel yaralanmalara neden olmaz

ve herhangi bir kişinin günlük sosyal hayatına alenen müdahale etmez.

Anlaşılmaz fiziksel ve zihinsel bozukluklara neden olan ve anlaşılmaz

bir şekilde günlük hayata müdahale eden, yani ne aradığını bilen eğitimli

bir gözlemci için anlaşılmaz olan sesler üretse bile halk bu silahı

anlayamaz, bu nedenle de silahlı saldırıya uğradığına ve baskı altına

alındığına inanamaz. Halk, içgüdüsü ile bir şeylerin yanlış olduğunu

hissedebilir, fakat sessiz silahın teknik özellikleri nedeniyle, duygularını

makul bir şekilde izah edemez veya kendi zekasıyla problemi

çözemez. Bu nedenle, nasıl yardım isteyeceğini ve buna karşı kendilerini

savunmak için diğerleriyle nasıl birleşeceğini bilmez. Sessiz bir silah,

tedricen uygulandığında, baskı (psikolojik baskıdan ekonomik

baskıya kadar) çok artarak devam edemeyecek hale gelene kadar, halk

bunun varlığına uyum sağlar. Bu nedenle sessiz silah biyolojik

mücadelenin bir cinsidir."

Yukarıda alıntılar yaptığımız belge, özetle insanların toplu olarak,

egemen güçler tarafından "Sessiz ses" yani yukarıda bahsettiğimiz silahlar

kullanılarak köleleştirilmesinden bahsediyor.


Syracuse Üniversitesi'nden Prof. A. Sehu, bilgisayarda depolanmış bilgileri,

beynin alıcı reseptörlerine bağlamak için araştırmalar yapıyordu.

Aynı üniversitede şimdi dekan olan Prof. Dr. Ceylan Türkkan, vaktiyle

solucanlar üzerinde yaptığı bir deneyde, yuvasını ezberlemiş olan

böceğin hafıza bölgesinden sıvı alıyor ve o yuvayı hiç bilmeyen bir

başka solucana şırınga ediyordu. Bu "Yabancı" solucan ötekinin

yuvasını, eliyle koymuş gibi buluyordu


Bu Seçkin Sınıf'ın üyeleri ya dördüncü boyutsal sürüngenimsi ırkın

insan vücudunda direk hayat bulmuş varlıkları ya da aynı ırk tarafından

zihinleri kontrol altına alınmış şahıslarıdır. Illuminati'nin ve onun

53/418

boyutlar arası yöneticilerinin hedefi, gücü birkaçın eline merkezileştirmektir.

Bu hedef, şu anda çok ilerlemiştir ve modern teknoloji

sayesinde de global bir boyutta gerçekleşmektedir. Bu oyun-plan, Tüm

Çağların Büyük Eseri veya Yeni Dünya Düzeni olarak bilinmektedir ve

şimdi, milletlerin koloniler olacağı bir dünya hükümetini; bir dünya

merkez bankası ve global para birimini; bir dünya ordusunu; global bir

bilgisayara bağlı mikroçiplenmiş nüfusları ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Bugün gerçekleşmekte olanlar, binlerce yıldır süregelen beyinyıkamanın

neticeleridir.

Illuminati yapısının amacı, kitlelerin herhangi bir eski saçmalığa inanmasını

sağlamak ve aynı zamanda hayatın ve varoluşun doğasını,

zihnin gücünün nasıl kullanılacağını, Dünyanın enerji alanlarını ve

global enerji ağını içeren büyük bilgiyi, beyin-yıkayıcıların eline bırakmaktır.


P.Sedir'in "Historie et doctrine des Rose-Croix" isimli, Paris'te 1910'da

yayınlanan kitabında çok iyi tanımlanmıştır:

"Hükümetlerin karşı koyacağı bilinerekten, Dünyadaki kaderler

açıkça kontrol edilemediğinde, bu gizli ittifak yalnızca gizli örgütler

aracılığı ile çalışabilir. Bunlar - ki kendilerine ihtiyaç artarken, yavaşça

yaratılırlar - ayrı gruplara bölünürler. Bu gruplar görünüşte birbirlerine

karşıdırlar, ve bazen en fazla çatışan ve en zıt dini, politik, ekonomik

ve edebi siyasetleri güderler. Ama bunların hepsi birbirlerine bağlıdır,

hepsi gücünü saklayan ve bir taraftan da Dünyadaki bütün saltanatı

sürmeyi hedefleyen, aynı görünmeyen merkez tarafından yönetilir."


ABD'de, Masonlar, Bağımsızlık Savaşı'nı yaratıp, kontrol edip

kazandılar ve yeni Amerika Birleşik Devletleri'nin kontrolünü ellerine

aldılar. Bu Masonlar ve diğer İlluminati grupları kontrolü bugüne kadar

hiç durdurmadılar. ABD'nin kurucu babaları Birleşik Devletler'in Resmi

Devlet Mühürü'nü dizayn etmeleri için komisyon kurduklarında,

eski Mısır ve ötesine giden, piramit ve her şeyi-gören-gözü içeren,

klasik Illuminati (sürüngenimsi) sembollerini resmi damgalarında

yansıtmaları ne kadar da uygundu. Bu sembolün altında ve üstünde iki

Latin cümlesi, Annuit Coeptis ve Novus Ordo Seclorum bulunmaktaydı.

Bunlar, "Doğumu, yaratılışı ve varışı bildiren" ve "Çağların Yeni Düzeni" şeklinde tercüme edilmektedirler. Yani topluca şu anlamı

içerirler; "Yeni Dünya Düzeni'nin yaratılışını bildirir". ABD'nin kuruluşu,

merkezi global güç ve iktidar için olan planda çok büyük bir

adım teşkil etmektedir. Bugün, resmi mühürün yukarıda bahsettiğim

kısmı, her bir Amerikan doları banknotunda bulunabilir, ve yine

söylemeliyim ki bu çok uygundur, çünkü Seçkin Sınıf Amerika'nın ve

diğer herkesin ekonomisini kontrol etmektedir anlamı gelir. Piramit/

Yeni Dünya Düzeni sembolünü dolar üzerine koyma kararı 1935'te 33.

Derece Masonu Franklin D. Roosevelt tarafından alınmıştır ve bu

karar, diğer bir 33. Derece Masonu Henry Wallace tarafından tamamen

desteklenmiştir. Yıldızlar ve şeritlerden oluşan Amerikan bayrağı da Illuminati

sembolizmini yansıtmak amacıyla dizayn edilmişti ve

Özgürlük Anıtı, French Grand Orient Masonic Order (Fransız Yüce

Doğu Masonik Düzeni) tarafından Amerikan Masonlarına verilmişti. tüm insan ırkı bir piramit

57/418

yapısı içerisinde hapsedilmiştir. Bunlar, piramidin en tepesindeki

Seçkin Sınıf insan komitesini kontrol etmektedirler. Bunlar da,

politikada, bankacılıkta, sanayide, ticarette, medyada, orduda vs esas

ulusal ve global kararları veren, şebekenin alt seviyelerinde bulunanları

kontrol ederler. Sürüngenimsi Irk, Seçkin Sınıf'ı, Seçkin Sınıf Illuminati

şebekesini, Illuminati şebekesi de dünyayı kontrol eder. Her alt

seviye, üst seviyedekinin bildiğini bilmez, ve hiç bir seviye de sürüngenimsi

ırkın bildiğini bilmez. İşte, çoğu insanın neyin parçası

olduğunu ve esas hedefinin ne olduğunu bilmediği bir beyin-yıkayıcı/

kontrol-edici cenneti..


Radyohipnotik beyinlerarası kontrol projesi elektronik

hipnoz yapmayı amaçlamaktadır. Bu projede kişiye

istemediği şeyleri yaptırmak mümkün hale gelecektir.

Tuşlarla kontrol edilen insana ne yaptırılamaz ki !

Kurmay Albay Prof. Dr Nevzat Tarhan

Memory Centers of America Nöropsikiyatri

Merkezleri Türkiye Yöneticisi


l978 yılında Walter Boward adlı yazar, Operation Mind Control

(Beyin Kontrol Harekatı) adında yayınladığı kitabında şunları anlatıyordu:

"Bu araştırmalar; hipnoz tekniği, narkotik-hipnoz, elektronik

olarak beyinin uyarılması, ultrasonik, mikrodalgalar, alçak ses

frekanslarıyla davranışların etkilenmesi ve davranış değişiklikleri terapisidir.

CIA psikolojik silah stoklarını, psişik silahların değişik tiplerini

geliştirmeyi başararak artırmıştır. Şimdi bu kabiliyetleriyle yeni tip

bir harbe girişmesi mümkündür. Bu harp görünmez, muharebe sahası

ise insan zihinleridir."


21 Temmuz 2000 tarihli Sabah gazetesinde yer alan haber ise

çalışmaların nerelere geldiğini gösteriyor.

"John St. Clair Akwei, 1996 yılında Amerikan Ulusal Güvenlik

Dairesi (NSA) aleyhine bir dava açtı. Akwei, NSA'nın kendisini sürekli

olarak takip ettiğini ve davranışlarını kontrol ettiğini iddia etti. Akwei

mahkemeye bu iddialarını destekleyecek yüzlerce sayfalık deliller

sundu. Kaynak olarak birçok bilimsel ve akademik çalışmanın gösterildiği

bu deliller yayınlandı. İddiaya göre NSA, çok gelişmiş sistemleri

aracılığıyla elektromanyetik alanları kullanarak istediği kişiyi dünyanın

her yerinde takip edebiliyor, hatta elektrik dalgaları yollayarak kişinin

düşünce ve davranışlarını kontrol edebiliyor. NSA'nın "sinyal istihbaratı"

adı verilen bu sistemi, dünyadaki elektrik taşıyan her şeyin çevresinde

bir manyetik alan olduğu ve bu alanların elektromanyetik dalgalar

yaydığı teorisine dayanıyor. Geliştirilen dijital sistemlerle elektrik

taşıyan bütün varlıkları nerede olursa olsun kontrol edebiliyor. Gönderilen

sinyaller sayesinde hedef kişi başkalarının duymadığı sesler

duyabiliyor ya da görüntüler görebiliyor. Bu yolla NSA istediği kişiye

istediği şeyi hiçbir kanıt bırakmadan yaptırabiliyor."

Em. Kur. Albay Baha Kadıoğlu, Silahlı Kuvvetler Dergisi'nde yayımlanan

bir makalesinde bu silahlarla ilgili bakınız neler söylemiş:

"Türkiye l977'li yıllar içinde beyin kontrol yöntemlerinin harp

şeklinde uygulandığı ve bunun korkunç kâbusunun yaşandığı bir ülke

olmuştur. Bu görünmez harbin gelecek yıllarda da devam edecektir.

Yalnızca fiziki tedbirlerle önlenmesi mümkün görülmemektedir. Alınacak

tedbirleri öğrenmek için en kısa zamanda parapsikolojik

çalışmalara girmek mecburiyetindeyiz."


Beyine yerleştirilen çiplerle hareketler değiştirilebilir. Bu yolla insanların

ideolojilerinden kötü alışkanlıklarına kadar birçok şeyi

değiştirmek mümkün. İnsanların bilinç altındaki olumsuz

düşünceler silinerek tekrar programlanabilir. Bu konular

hakkında Rusya'nın ciddi araştırmalar yaptığı biliniyor"

Nevzat Tarhan

Kurmay Albay


Bir Çin atasözü

vardır, "Yüz savaş kazanmak hüner değil, hüner savaşmadan güvenliği

sağlamaktır."


"İstihbarat örgütleri bu konuya bilimsel olarak eğilmekte, sürekli

çalışmalarla yeni yollar araştırmaktadırlar. Tarihte bilinen ilk ve en

önemli psikolojik operasyon örneği Hasan Sabbah'tır. Haşhaşî Tarikatı

da denilen bu örgütlenmede kişiler haşhaşın etkin maddesi eroinle

keyif duygusuna ve cennet inancına şartlandırılıyor. Hasan Sabbah'a itaat

ederlerse hep böyle yaşayacaklarına inandırılıyorlardı. Böylece de

intihar saldırılarını zevkle yapıyorlardı.

1937'de Stalin'in Halk Mahkemeleri'nde dâvâlıların itiraflarında bazı

kimyasallar kullanıldığı bilinmektedir. Hatta Macaristan Kardinali'nin

de bulunduğu bir dâvâda, dâvâlılar devlete karşı bir tutum aldıklarını

hep birden itiraf etmişlerdi.


İyonlanmanın olduğu radyasyonlar X ışınları, radyum gibi kanser tedavisinde

kanserli hücreleri öldürmek için kullanılır.


İnsana Çip Yerleştirmek Mümkün mü?

İnsan davranışını kontrol etmek isteyenler hayvan deneylerinde bunu

gerçekleştirmişlerdir.

FM radyo kanalı ile sinyaller alabilen ve nakledebilen minyatür

elektrotlar hayvan kafasına yerleştiriliyor. Maymunda cinsel

saldırganlık, boğada âniden durma komutu verme deneyleri başarılı

oldu. Yunus balıkları yönetilebildi. (Balıkçılar tarafından 'Aydın' ismi

takılan Rus yunus balığının sık sık ABD dinleme istasyonunun bulunduğu

Sinop sahillerine gelmesi gibi !..)


Prof. Dr. Selim Şeker de, beyni kontrol etme çalışmalarının eskilere

dayandığını, ancak, modern çalışmaların Almanya'da başladığını belirterek,

"II. Dünya Savaşı'nda Almanya'nın yenilmesiyle Amerika ve

Rusya bu konuda çalışan bilim adamlarını kendi ülkelerine taşıdı."

dedi.


"EMF sinyaller ile insanlar uzaktan tespit edildiği gibi öldürülebiliniyor.

Psikotronik silah 320 km mesafeden insan üzerinde etki

yapabiliyor, metabolizmayı etkileyerek ölüme yol açıyor."

Erol Erkmen

TUVPO Başkanı


Amerikan Haber Alma Örgütü (CIA) İkinci Dünya Savaşı'nın

sonunda kuruldu. Bu örgüt kuruluşundan itibaren insan davranışlarının

kontrolünde kimyasal, biyolojik ve radyolojik etmenlerin araştırılmasına

büyük önem verdi. Düşünce ve kişilik kontrolüne dönük bu

araştırmalar İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD'ye getirilen

Naziler'in katkısıyla başlatıldı. Naziler savaş boyunca canlı insan

denekleri üzerinde yaptıkları çalışmaların sonuçlarını Amerikan

laboratuarlarında değerlendirdiler. Gerçekte toplama kampları amaçsız

bir canavarlığın ürünü değildi. Kamplar Alman firmalarına köle işçiler

sağlıyorlar, araştırmalarda da bu canlı denekler kullanılıyordu. ABD'ye

zehirli gazların üretim teknolojisini getiren I.G. Farben bu köle isçileri

kullananların başında geliyor, gaz odalarında kullanılan malzeme kurbanlar

tarafından üretiliyordu. Kısaca bu gazlar; Yahudilerin, Çingenelerin,

komünistlerin, eşcinsellerin ve sakatların yok edilmesinde denenmişti.

Savaş sürecinde bile ABD ile ilişkileri süren, I.G. Farben'in bu

deneyleri ABD tarafından değerlendirilerek, doğruluk serumu, sarin

gazı ve diğer zehirli gazlar üretildi. Bu çalışmalarda ayrıca uyuşturucunun

insan beyni üzerindeki etkilerinin de araştırıldığı öne

sürülüyor...


İddialara göre AİDS'e yol açan HIV' de ABD kaynaklı bir laboratuar

virüsüdür. Önce zenci mahkumlar üzerinde denenmiş, hapishanelerde

eşcinsel ilişki bir idame seks ilişkisi olduğu için eşcinseller arasında ortaya

çıkmıştır. Bu virüsün aslında siyahlara karşı geliştirildiği ancak

denetimden çıktığını da söylemek mümkündür pekala.


"Halihazırda

teknolojinin ulaştığı boyut; kalp atışlarını düzenleyen elektronik devre,

suni damar, deri üretimi, sağırlar için içkulağa yerleştirilen elektronik

devre, retina üretimi, suni kol ve el üretimi ve bu kol ve elin beyne yerleştirilen

bir elektronik devre ile hareket edebilmesi, suni sinir ucu üretimi,

suni kalp ve suni ve kan üretimi gibi biyonik insan parçalarının

üretimini olanaklı kılabiliyor. Bilim adamları 2050 yılında biyonik insanın

üretiminin gerçekleşebileceğini belirtiyorlar.


"Faks çok ciddi bir icattır. Bu cihazın icadı ile halkın kullanımına

sunulması arasında geçen süre, ortalama bir insan ömrüne

yakındır. Yani şunu demek istiyorum; istihbarat örgütlerinin kullandığı

ama halkın bilmediği ve belki de 30-40 yıl daha bilmeyeceği

nice teknolojik gelişmeler var!"

Prof. Dr. Haluk Nurbaki


1960'ların ilk yıllarında dünyadaki en gelişmiş bilgisayarlar Ulusal

Güvenlik Teşkilatı'nın elinde idi. Bu bilgisayarlarla araştırılan yeni buluşlar

Ulusal Güvenlik Teşkilatı için saklandı. Şu anda Ulusal Güvenlik

Teşkilatı mevcut bilgisayar teknolojisinin 15 sene ilerisinde olan nonoteknolojik

bilgisayarlara sahiptir. Ulusal Güvenlik Teşkilatı,

Amerika'da bu teşkilatın ajanlarının şifre çözücülerinin dikkatini çekecek

anahtar kelimelerle, her ortamda bütün haberleşmeleri kontrol eden

ve yapay zekalı gelişmiş bilgisayarlar kullanarak, kendilerine rahatsızlık

verici bilgileri elde ederler. Bu bilgisayarlar bütün haberleşmeleri

verici ve alıcı uçlarda denetlerler.


320 KM Öteden İnsan Öldürülebiliniyor

1960-65 yıllarında Amerikanın Moskova elçisinin esrarengiz ölümü

dikkatleri çekmişti. Elçilikteki ölümlerin henüz tam olarak anlaşılamayan

elektromanyetik etkilenmeden olduğu sanılmaktaydı. Bu

bulgu üzerine çok gizli bir araştırma projesi başlatıldı ve adına

PROJECT PANDORA denildi. Projede önemli veriler elde edildi.

EMF sinyaller ile insanlar uzaktan tespit edildiği gibi öldürüle biliniyordu.

Psychotronic silah 320 km mesafeden insan üzerinde etki yapabiliyor,

metabolizmayı etkileyerek ölüme yol açıyordu.


"SSCB'deki Glastnost ve Perestroika diğer bir ifadeyle

Kremlin'deki değişim, CIA'da görevli ilgili ajan grubunun yıllar

süren zihni telkinleri sonucu meydana gelmiştir."

Ahmet Aydınlı

Araştırmacı- Yazar


A.B.D.

Ordusu'nun "Körfez Savaşı" sırasında toplu halde Irak taburlarına

karşı, "Uzaktan Mikrodalga Beyin Kontrolü Silâhları"nı kullandığı,

medya (Discovery Kanalı) tarafından topluma açıklandı. Daha da

önemlisi Channel 4 televizyonunda yayınlanan (Büyük Birader'in Sevgisi

İçin) isimli belgeselde, İngiltere istihbarat ajanlarının toplumun bir

bölümünü bu silâhlarla hedef aldığı gerçeği gösterildi.


teknolojik bir gelişme halka ilan edilmişse,

gizli servisler, halka açıklanan o bilginin en az 10 yıl ilerisindedir.


NSA bir proje geliştiriyor. Bu proje, dünyada elektrik taşıyan her

şeyin çevresinde bir manyetik alan olduğu ve bu alanların

elektromanyetik dalgalar yaydığı teorisine dayanıyor. NSA, geliştirdiği

elektronik aygıtlar ve 50 bin ajanı sayesinde her insanda farklı olan ve

3-50 hertz arasında değişen dalga boyutunu tespit edebiliyor. Hedef

kişinin yaydığı elektromanyetik dalga boyutları tespit edildikten sonra

bu veri NSA'nın bilgisayarlarına veriliyor ve bu bilgisayarlar ve uydular

aracılığı ile o kişi 24 saat izleniyor. İzlenmekle kalsa neyse. O kişi

tam bir denetim altına alınıyor, yönlendirilebiliyor, düşünceleri okunabiliyor.

Konuşmaları dinlenebiliyor, gördükleri seyredilebiliyor, sadece

onun duyabileceği sesler yayınlanabiliyor, sadece onun görebileceği

görüntüler gösteriliyor, ona her türlü bedeni acı verilebiliyor. Yani

kişi NSA'nın canlı bir robotu haline getiriliyor. Bu robot söz dinlemezse

karşılığını her türlü bedeni acı çektirilerek ödüyor. Bu işkenceciler

dokunuyorlar tuşa, hafıza kaybı ve davranış bozuklukları oluşuyor.

Dokunuyorlar, gözkapaklarında ani ve şiddetli kaşınmalar oluşuyor.

Dokunuyorlar, duyulan sesin yönünü, şiddetini ve içeriği değişiyor.

Solunum yollarını denetleyerek konuşmanızı bozuyorlar. Genital

bölgede kaşınma, beklenmedik orgazm veya yoğun acı hasıl ediyorlar.

Rüyalarınızı denetliyorlar. Birkaç dakika boyunca ayak parmaklarını

istem dışı olarak 90 derece döndürebiliyorlar."


Haber alma örgütleri grup halinde dalga gönderiyorlar. Hatta bu

kanalla sinir bozucu savaş silahı çalışmaları mevcut. Mesela örgüt

bir yere kurduğu istasyondan gönderdiği frekanslarla o

mıntıkanın insanlarının sinir sistemini harap ediyor.

Prof. Dr. Haluk Nurbaki- 1996


"SSCB kendi sisteminin isteklerine uygun politik görüşe bağlı olacak

şekilde, halkının davranışlarını düzenleyebileceği bir kontrol

teknolojisi geliştirmeye çalışmaktadır. Bundan böyle bilgiler kodlanarak

insan hedeflerine yöneltilebilecektir. Bu, insan zihinleri

harbi olacaktır."

Richard Helms

CIA Eski Başkanı


"Sovyetler Birliği'nin 1951 yılında, zihin kontrol çalışmalarında

kullanmak üzere Sandoz firmasından yaklaşık 50 milyon doz

LSD-25 satın aldığı öğrenilmiştir."

USAINTIC RAPORU- 1951


"Kel kafalı kartalın ülkemin sembolü olarak seçilmiş

olmasına hayıflanıyorum. Bu ahlaksız, sahtekarlık

ve hırsızlıkla geçinen insanlara benzeyen bir kuştur,

genellikle yoksuldur ve çoğu zaman pire doludur."

ABD Başkanı

Benjamin Franklin


27 Kasım 1953 tarihinde Dr. Frank Olson'un ölümü CIA'de zihin

knotrol amaçlı LSD denemelerinin en trajik sonucuydu. Olson'un

ölümü, CIA'de LSD deneylerine katılımından sonra gerçekleşti.

Olson'a 19 Kasım 1953'te kendisinin bilgisi dışında içtiği içkiye katılmak

suretiyle 70 mikrogram LSD verildi. İlaç şişeye CIA ajanı Dr.

Robert Lashbrook ve yine CIA de görevli bilim adamı Dr. Sidney Gottlieb

tarafından koyuldu.

Deneyden hemen sonra Olson'da paranoya ve şizofreni belirtileri

görüldü. Olson, Dr. Lashbrook eşliğinde New York'ta Dr. Harold

Abramson adlı bir doktor tarafından psikolojik tedaviye alındı. Dr.

Harold'ın LSD üzerine çalışmalarına CIA tarafından dolaylı olarak

bütçe ayrılmıştı. Olson, New York'taki tedavisi sırasında Statler Oteli

penceresinden ölüme atladı

Olson Olayı'nın Arka Planı

Dr. Frank Olson, Amerikan ordusu Maryland Camp Detrick'teki Biyoloji

Merkezi Özel Harekat Dairesin'de (SOD) görevli aerobiyoloji uzmanıydı.

Albay Vicent Ruwet'e göre bu daire 3 özel fonksiyona

sahipti:

"Amerikan askeri üssünü biyolojik saldırılara karşı korumak, Biyolojik

silah kullanımının zararlı etkilerine karşı yeni teknikler

geliştirmek ve CIA için biyolojik araştırma yapmak


Meryem Suresi ve Oksitosin: Sadakat Hormonu

İnsanların birbirine güvenmesinin temelinde oksitosin isimli hormon

vardır. İsviçre'deki Zürih Üniversitesinden Thomas Baumgartner, 2008

yılında bu hormonla bir deney yaptı.

Deneye başlamadan önce katılımcıların bir bölümüne burun spreyinde

oksitosin maddesi, diğer bölümüne plasebo verildi. Oksitosin hormonu

verilen denekler, kendilerini defalarca aldatan idareciye hala inanmaya

devam ettiler.

Peki bu nasıl oluyor?

Oksitosin, sinir sisteminin ilgili bölümlerini ele geçiriyor ve onlara

emniyet ve güven duygusu aşılıyor. Plasebo verilen denekler ise bir

kaç yalanından sonra idareciye artık inanmamaya başladılar.


Her iki örnekte de gördüğümüz gibi, oksitosin hormonu, kişinin,

etrafındakilere güven duymasına sebep oluyor. Bu sebeple oksitosin

hormonunun bir diğer adı, "SADAKAT HORMONU" dur.

Oksitosin hormonu, özellikle kadınlarda önemli görevler

üstlenmiştir.

Bu hormon, kadınlarda

1- Hamile kalmayı kolaylaştırır

2- Doğumu kolaylaştırır

3- Annelik duygusunu güçlendirir, kadını, bebeğine ve eşine bağlar

4- Anne sütü üretimini artırır.

Doğum sancılarını başlatmak amacıyla damar yolu ile oksitosin verilmesine

halk arasında suni sancı denir. Bu teknik bugün hastanelerimizde

uygulanmaktadır. Sentetik olarak üretilen oksitosin hormonu çok

düşük dozlarda damardan verildiğinde, rahimde kasılmalara neden olmakta,

böylece doğumu kolaylaştırmaktadır.

Tam da bu konuda Kur-an'ı Kerim'de Meryem Suresi'nde ilginç bir

olay anlatılmaktadır.

135/418

22 - Nihayet (Allah'ın emri gerçekleşti) Meryem İsa'ya gebe kaldı ve

o haliyle uzak bir yere çekildi.

23 - Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya

zorladı. Meryem "Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim"

dedi.

24 - Melek, Meryem'e, şöyle seslendi. "Sakın üzülme, Rabbin alt

tarafında bir ırmak akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine

devşirilmiş taze hurmalar dökülsün. Ye, iç, gözün aydın olsun."

Çok enteresan... Allah doğum yapmak üzere olan bir kadından,

Hurma yemesini istiyor. Neden? Çünkü, bugün hastanelerde doğumu

kolaylaştırmek için kullanılan oksitosin maddesi dünyada en bol

miktarda hurmada bulunmaktadır.

Buradan da anlıyoruz ki, Melek, Hz. Meryem'in hurma yemesini

sağlayarak, oksitosin maddesi aldırmış böylece Hz. İsa'nın doğumunun

kolay olması sağlanmıştır.


Sessiz silah, anlaşılmaz fiziksel ve zihinsel bozukluklara

neden olan ve anlaşılmaz bir şekilde günlük hayata

müdahale eden, yani ne aradığını bilen eğitimli bir

gözlemci için anlaşılmaz olan sesler üretse bile halk bu

silahı anlayamaz, bu nedenle de silahlı saldırıya

uğradığına ve baskı altına alındığına inanamaz.

BİDERBERG 1954 TOPLANTISI


"SSCB kendi sisteminin isteklerine uygun politik görüşe bağlı olacak

şekilde, halkının davranışlarını düzenleyebileceği bir kontrol

teknolojisi geliştirmeye çalışmaktadır. Bundan böyle bilgiler kodlanarak

insan hedeflerine yöneltilebilecektir. Bu, insan zihinleri

harbi olacaktır."

Richard Helms

CIA Eski Başkanı


"Sovyetler Birliği'nin 1951 yılında, zihin kontrol çalışmalarında

kullanmak üzere Sandoz firmasından yaklaşık 50 milyon doz

LSD-25 satın aldığı öğrenilmiştir."

USAINTIC RAPORU- 1951



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder